2 Haziran 2016 Perşembe

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ DERS NOTLARI



GELİŞİM PSİKOLOJİSİ DERS NOTLARI
Gelişim Psikolojisi, bireylerin yaşam boyunca geçirdiği her tür değişimlerin betimlenmesi ve açıklanmasıyla ve aynı zamanda bireyler arasındaki değişim benzerlik ve farklılıkların açıklanmasıyla uğraşan bir bilim dalıdır.
Gelişim:Gelişim, öğrenme, yaşantı ve olgunlaşma sonucunda bireyde görülen düzenli ve sürekli değişikliklerdir.
Gelişme:Hücre ve dokuların yapı ve içeriğinin değişimiyle bedensel olgunlaşma yıifade eder.Gelişme olgunlaşma ve öğrenmenin bir ürünüdür.
Gelişmeürün olarak ele alındığında Gelişime de bu ürünün süreç yönüdür diyebiliriz.
Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir ve sadece fiziksel değişimleri değil, zihinsel, duygusal ve kişilik yönünden tüm değişiklikleri içerir.
-Fiziksel (Bedensel) Gelişim:Kişinin döllenmeden ölüme kadar geçirdiği, büyüme, durgunluk ve çöküş evrelerindeki bütün değişikliklerdir. -Sosyal (Toplumsal) Gelişim:Kişinin doğumdan yetişkinliğe kadar başka insanlarla olan ilişkilerinin ve onlara karşı geliştirdiği ilgi ve duygularının tümüdür.Egzersiz:Bireyin ya da bir organın bir işlevi yerine getirebilmek için deneylerle çabalamasına denir. Deneyim:Bireyin yaşantı yoluyla kazandıklarıdır.
GELİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
Büyüme:Bireyin fiziksel özellikleri için kullanılır ve organizmanın bedensel olarak gösterdiği değişiklikleri ifade eder. Bireyin fizik yapısında zamana bağlı olarak meydana gelen nicelik boyutundaki değişiklikler büyümedir. Boyun uzaması, kilonun artması, vücudun irileşmesi büyüme kavramı içinde yer almaktadır.
Büyüme, gelişimin her yönüyle ilgilidir ve gelişim sürecinde vücut organlarında değişen bir hızla gerçekleşir. Boy hızlanırken, ağırlıkta yavaşlama olması gibi… Örneğin, boyun 50 cm’den 55 cm’ye geçişi bir büyüme belirtisidir.
Gelişim ve büyüme karıştırılmamalıdır.  Büyüme sadece nicel bir olay iken gelişme hem nicel hem nitel bir olaydır. Örneğin; kişinin vücudu büyür, zekası gelişir.
Olgunlaşma:Vücut organlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilecek düzeye gelmesi için, öğrenme yaşantılarından bağımsız olarak, kalıtımın etkisiyle geçirdiği biyolojik bir değişmedir.
Örneğin, küçük bir çocuğun eli, top tutmayı öğrenecek kadar olgunlaşmış olduğu halde; kalem tutmak için olgunlaşmamış olabilir. Bu ve benzeri deneylerden anlaşıldığı üzere, olgunlaşma, daha çok nispi ve “fizyolojik” bir nitelik taşır .
Büyümeyle ve özellikle hazır bulunuşlukla karıştırılmamalıdır.Büyüme, bedensel gelişim ile ilgilidir. Fiziksel olarak artışı içerir. Olgunlaşma ise, büyüme kavramı ile birlikte muktedir olma kavramını da ihtiva eder. Örnekle açıklamak gerekirse; bir çocuğun bacaklarının uzaması büyümedir, bacaklarının bu büyümeyle birlikte yürümeye yaraması ise olgunlaşmadır.
Öğrenme:Sadece büyüme ve olgunlaşmanın sağlanmasıyla gelişme oluşmaz. Gelişmenin meydana gelebilmesi için diğer bir öğe olan öğrenmeye ihtiyaç vardır. Öğrenme; bireyin çevresiyle belli bir düzeydeki etkileşimleri-yaşantıları sonucunda meydana gelen nispeten kalıcı izli davranış değişmesidir.
Hazır-bulunuş-luk:Olgunlaşma ve öğrenme sonucu bireyin/organizmanın belli davranışları yapabilecek düzeye gelmesidir. Bir öğrenim görevini, beklenen düzeyde gerçekleştirebilmesi için bireyin/çocuğun; öğrenim görevinin gerektirdiği olgunluk düzeyine ulaşmış ve ön yaşantıları kazanmış olması gerekir.
Öğrenme için “olgunlaşma” gerekli ise de, “yeterli” değildir. Bireyin, öğrenme için “hazır” bulunması da gerekir. Hazırbulunuşluk, bireyin sadece olgunlaşma düzeyini değil, aynı zamanda önceki öğrenmelerini, ilgilerini, tutumlarını, güdülenmişlik düzeyini, yeteneklerini, genel sağlık durumunu da kapsar.
Kritik Dönem:Kritik dönem, bir davranışın ortaya konması ya da öğrenilmesi bakımından çevresel uyarıcı ve koşullara en hassas olunan zaman dilimini ifade eder. Bazı öğrenmeler için kişinin “her yönden en uygun bulunduğu bir hazırbulunuşluk düzeyi” vardır. Bunlara kritik dönem ya da “zaman” denir.
Bu zamanlar içinde belli bir davranışın öğrenilmesi daha kolay ve daha kısa süre içinde gerçekleşir. Kritik dönemlerde, organizma çevredeki uyaranlara karşı daha duyarlı olmaktadırlar. Kritik dönemin en temel özelliği, çevresel uyarıcı ve olayların çocuğun gelişim ve öğrenme süreci üzerinde etkisidir. Kazanılması gereken dönemlerde kazanılmayan yaşantıların telafisi olmamakta ya da çok zor olmaktadır.
Duyarlı/ Hassas Dönem:Hassasiyet çocuğun belli olumlu ve olumsuz çevresel koşullara veya yaşantılara açık olduğu dönemi ifade eder.
Evre;Bireylerin gelişiminde niteliksel olarak birbirinden farklı olan dönemler vardır. Bu dönemlere “Evre” denir.
Evrelerin özellikleri;
·      Evreler genel özellikleri ve sorunları betimler.
·      Her evredeki davranışın kendine özgü nitelikleri vardır.
·      Bir evre diğer evreyi değişmeyen bir sıra içinde izler.
·      Evreler bütün kültürler içindir, evrenseldirler.
Gelişim Görevi:Yaşamın belli bir döneminde ortaya çıkan ve bireyi daha ileri düzeydeki bir davranışa götüren gelişim sorumluluklarıdır. Birey herhangi bir evreye özgü gelişim görevlerini yerine getirmeden, daha sonraki evrelerdeki gelişim görevlerini zamanında ve sağlıklı olarak yerine getiremeyeceği gibi genel kişilik gelişiminde de bir takım sorun ve aksaklıkların çıkmasına neden olacaktır.
GELİŞİM İLKELERİ:
1.     .Gelişim, kalıtım ve çevre etkileşiminin bir ürünüdür:Bireyin gelişimi, kalıtımdan getirdiği özellikler (saç rengi, göz rengi, cinsiyet, beden biçimi) ile çevreden edindiği bilgi, beceri ve tutumların etkileşmesiyle şekillenir.
2.     Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda gerçekleşir:Gelişim canlıyla birlikte başlar, sürekli devam eder. Gelişimde her aşama kendinden öncekine dayalı, kendinden sonraki aşamaya hazırlayıcıdır (temeldir). Ancak bu gelişim aşamaları birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Birbiriyle iç içe girmiş olabilir.
3.     Gelişim nöbetleşe devam eder:Çeşitli dönemlerde gelişim alanları nöbetleşerek ön plana geçebilir. Bir gelişim alanının çok hızlandığı dönemlerde, diğerleri duraklama gösterebilir. Örn: Yürümenin ön plana çıktığı dönemde, konuşma duraklama eğilimi gösterebilir.
4.     Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur:Önce başın hareketi kontrol edilir. Daha sonra göğüs, karın, bacaklar ve ayağın kontrolü sağlanır. Ayrıca, önce beden ve iç organların, daha sonra dışa doğru olan kolların gelişimi sağlanır.
5.     Gelişim, genelden özele doğrudur:Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket eder, büyük kaslarını kullanır. Daha sonra belli etkinlikle ilgili organını kullanabilir hale gelir. Örneğin, çocuk top oynarken önce bütün vücuduyla topu tutar. Daha sonra küçük kasları geliştikçe sadece elleriyle hatta parmaklarıyla topu tutabilir hale gelir.
6.     Gelişimde kritik dönemler vardır:Organizmanın bazı gelişim alanlarında, öğrenmeye ya da gelişmeye eğilimli olduğu belli bir zaman dilimi vardır. Bu dönemde organizma çevre etkilerine daha çok duyarlıdır ve daha hızlı öğrenir.
7.     Gelişim bir bütündür:Gelişimin bütün alanları bir bütün halindedir, birbiriyle etkileşim içindedir. Bir gelişim alanındaki olumlu ya da olumsuz bir özellik diğer gelişim alanlarını da aynı yönde etkiler.
8.     Gelişimde bireysel farklılıklar vardır:Her bireyin gelişim hızı aynı değildir. Gelişme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşiminin bir ürünüdür. Her bireyin biyolojik kalıtsal mirası ve etkileşimde bulunduğu çevrenin farklı olması nedeniyle, gelişimin de farklı olması doğaldır.
9.     Gelişimin hızı, dönemlere göre değişir:Örneğin bebeklik çağındaki gelişim ergenlik çağındaki gelişime göre daha hızlıdır. Örn: Kimi çocuklar 10 aylıkken, kimileri de 13 aylıkken yürüyebilirler. Sonuç olarak gelişimde gözlenen bireyler arasındaki farklar normal karşılanmalıdır.
GELİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1-Kalıtım:Bireyin genler yoluyla anne-babasından aldığı özeliklerdir. Cinsiyet, göz rengi, zekâ kapasitesi, fiziksel özellikler (boy, ten rengi, saç rengi ve biçimi); yaratıcılık ve düşünme kapasitesi; problem çözme becerileri vb.
2.Çevre:Organizmanın içinde yaşadığı ortamdır. Çevrenin etkisi döllenmeden itibaren başlar. Bazı fiziksel görünüm özellikleri, zekânın kullanım oranı, eğitim düzeyi, bazı kişilik ve karakter özellikleri çevre etkileşimi sonucu ortaya çıkar.
Çevrenin bireyin gelişimi üzerindeki etkileri değişik boyutlardadır;
Doğum öncesi:Doğum öncesi bebeğin gelişiminde “anne” çok büyük önem taşımaktadır. Annenin hamilelik dönemindeki beslenmesi, özellikle de hamileliğinin ilk üç ayında bebeğin gelişimi ile oldukça ilişkilidir
Doğum sırası:Doğum esnasında bebeğin boynuna göbek kordonunun dolanması gibi nedenlerle oksijen alamaması, vakum ve forseps gibi araçların hatalı kullanımı sonucu bebeğin çok fazla basınca maruz kalması, başta beyni olmak üzere tüm gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.
Doğum sonrası:Hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin gelişimine olan önemi gibi doğum sonrası da bebeğin beslenmesi çok önemlidir. Bebek ne kadar dengeli ve düzenli beslenirse gelişimi de o derece olumlu ilerleme gösterecektir. Özellikle 6 yaşına kadar olan süreçte ve ergenlikte fiziksel gelişim yoğun olduğu dönemler olduğu için iyi ve dengeli beslenmenin ayrı bir önemi vardır.
Çocuğun geçirebileceği hastalık ve kazalar da gelişimi etkilemektedir. Özellikle ilk çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıklar da türlerine göre gelişimi yavaşlatmakta bazen de gerilemesine bile sebep olabilmektedir. Çocuğun yetiştiği aile ortamı da gelişiminde büyük bir etkendir. Ailenin sağlığı, huzurlu ve mutlu olması, çocuklarına karşı tavır ve tutumu, aile bireylerinin birbiriyle olan ilişkileri, gelişim üzerinde rol oynayan faktörlere örnek olarak verilebilir. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi çocuğun gelişimine etki eden bir diğer faktördür.
Ailenin Çocuk Yetiştirme Tarzları:Aile içinde bebeğe yaşamının ilk yılında gösterilecek sevgi ve sıcak yakınlık, onun temel güven duygusunu kazanmasında önemli rol oynamaktadır. Her davranış için katı kurallar koyan, cezalandırıcı, istek ve dileklerin açıklamasını engelleyen, sınırlandırıcı ana-babaların çocuklarının, kuralcı, otoriter, çocuklara karşı düşmanca davranan oldukları gözlenmiştir. Anne-baba, çocuğun davranışlarını ne aşırı derecede kontrol edip kısıtlamalı, ne de çocuğun her istediği şeyi yapmalıdır. Tutarlı ve güven verici bir tutuma sahip olmalıdır.
Ailenin Parçalanması:Ailenin dağılması, boşanmalar, tüm çocuklar için sancılıdır, acı vericidir. Küçük çocuklar daha çok etkilenmekte, hatta olaylardan kendini sorumlu tutmaktadır. Büyük yaşlardaki çocuklar ise boşanma olaylarını daha kolay kabul etmektedirler.
Çocukların Doğuş Sırası:Ana-babalar ilk çocuklarından çok şey beklerler. İlk çocukların yüksek motivasyonlu, hırslı, başarılı, kurallara uyan bireyler olarak yetişmelerini beklerler. Buna rağmen çocukların kendilerine güveni azdır. Temkinli ve tutuculardır. Sonuncu doğan çocukların özellikleri de ilk çocuklara benzeyebilir. Ancak ilk doğanlar genellikle erken olgunlaşırken sonuncular, uzun süre çocuksu kalabilirler. İlk doğanlara göre daha çok ilgi çekmeyi başarabilirler. Ortanca çocuklar ise, eğer cinsiyet farkı vb. istenilen özellikleri yoksa, ilgi odağı olamazlar. Çok fazla ilgi görmedikleri için, daha bağımsızdırlar. Akranlarıyla daha iyi ilişki kurarlar. Daha mutlu olurlar.
Zaman (Tarihsel Zaman):Gelişim döneminde yenilikler ve değişimlerin oluşturulduğu zaman bölümünü ifade eder. Örneğin günümüzde bilgisayar destekli öğretim, internet, cep telefonun kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır.
GELİŞİM DÖNEMLERİ VE GÖREVLERİ
Gelişim görevi, kişinin içinde bulunduğu yaşam döneminde başarması gereken görevleri, kazanması gereken bazı özellikleri, geliştirmesi gereken davranışları ifade eder. Gelişim dönemi kavramını ilk kez Robert Havighurst (1971) dile getirmiştir. Bireyin yaşamında belli bir dönemde ortaya çıkan, başarıyla elde edildiğinde, daha sonraki görevlerde (yaşantılarda) başarıya ve mutluluğa götüren, başarılmadığı durumlarda ise mutsuzluğa ve toplumun hoş görmemesine ve sonraki görevlerde (yaşantılarda) zorluklara neden olan görevdir.
Bebeklik Dönemi (0-2 yaş):
Bağlanma
Duyusal, motor ve algısal olgunlaşma
Doğumu takiben fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama
Tuvaletini söyleme, tutma becerisini kazanma
Uyku düzeni olması
Katı yiyecek yemeyi öğrenme
Nesne devamlılığı
İlk Çocukluk Dönemi (2-6 yaş):
Konuşmayı ve yürümeyi öğrenme
El-göz uyumunu sağlamaya başlama
Kendi başına yemek yeme, giyinme, tuvaletini yapma (öz bakım becerisi)
Cinsel farklılıklarını öğrenme ve cinsel kimliğini kazanmaya başlama
Okuma- yazmaya hazır duruma gelme
Toplumsal kurallara dair yanlış ve doğru davranışı ayırt etmeye ve toplumsal rolleri öğrenmeye başlama
Son (ikinci) Çocukluk Dönemi – Okul Çağı (6-12 yaş):
Okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili üç temel beceriyi geliştirme
Kendine karşı olumlu tutumlar oluşturma
Kişiler arası ilişkilerini geliştirme, yaşıtlarıyla iyi geçinmeyi öğrenme
Kendisi için model olan yetişkinleri örnek alarak cinsiyetine uygun rolü geliştirme
Sorumluluk almasına ve kendi kararlarını vermesine olanak sağlandığında kişisel bağımsızlığını kazanmaya başlama
Vicdan ve değer anlayışının gelişmesi
Gündelik yaşama uyum
Ergenlik Dönemi(12-18 yaş):
Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal rolüne erişme
Yaşıtlarıyla (her iki cins) yeni ve olgun ilişkilere erişme
Bedenini kabul etme ve etkili bir şekilde kullanma
Anne baba gibi yetişkinlerden bağımsız olarak duygusal özerklik kazanma
Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma
Toplumsal görevlerini yerine getirebilme ve toplumsal sorumluluklar almaya istekli olma
Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanma
Genç Yetişkinlik Dönemi(18-30 yaş):
Eş seçme, aile kurma, evli yaşamayı öğrenme
Çocuk büyütme
Bir işe girme
Kariyerinde ilerleme
Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaşlar ve sosyal gruplar bulma
Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme
Ev idare etme
Yetişkinlik (30-60 yaş):
Toplumsal sorumluluğa erişme
Ekonomik standartlara ulaşma
Çocukların sorumlu yetişkinler olmasına yardımcı olma
Fizyolojik değişimlere ayak uydurma
Yaşlılık (60 yaş ve sonrası):
Azalan fiziksel güce ve bozulan sağlığa uyum sağlama
Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama
Eş kaybına uyum sağlama
Yaş grubu ile yakınlık kurma
Toplumsal ve vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirmiş olma
Doyurucu fiziksel yaşama düzeni oluşturma.
FİZİKSEL VE DEVİNİMSEL GELİŞİM
Fiziksel gelişimi, beden gelişimi ve psiko-motor (devinimsel) gelişim olarak iki boyutta inceleyebiliriz.
Bedensel Gelişim:Bedenin büyümesi ve olgunlaşma süreçlerin içerir. (Boy, ağırlık ve hacimsel artışla birlikte vücut sistemlerinin kendilerinden beklenen fonksiyonları yerine getirmesi)
Devinimsel Gelişim:Zihin ve kas koordinasyonuna dayalı davranışların gelişimidir. Devinimsel gelişimde duyu organları, kas ve sinir sistemleri koordineli olarak çalışırlar.
Fiziksel Gelişim Dönemleri:
1. Doğum Öncesi Dönem:
Yaşamın, döllenmeyle başladığı kabul edilir. Bireyin büyüme ve olgunlaşmasına ilişkin tüm bilgiler zigot dediğimiz döllenmiş yumurtada kodlanmıştır. Zigottaki bu bilgiler mayoz bölünme sayesinde anne ve babadan gelen 23’er kromozomun birleşmesiyle oluşan 46 kromozomda yer almaktadır. Zigot, hızla mitoz denilen hücre bölünmesiyle çoğalmaya başlar. Mitoz bölünmede hücreler kendilerinin aynısını oluşturacak şekilde ikiye bölünerek yeni hücre oluştururlar. Oluşan her yeni hücre de 23 çift (46) kromozom bulunmaktadır.
Döllenmeden itibaren doğuma kadar olan süreç 3 döneme ayrılarak incelenir:
1- Dölüt (germinal) dönemi (döllenmeden itibaren ilk 2 haftalık süreç):Bu dönemde fallop tüpünde döllenen yumurta fallop borularından aşağıya inerek iki hafta içinde rahme (uterus) inerek rahim duvarına yapışır.
2- Embriyo dönemi (3. hafta ile 8. hafta arası):Bu dönemde mitoz bölünmeyle çoğalan hücreler farklılaşmaya ve ileride vücudun organ ve sistemlerini oluşturacak bölümleri meydana getirmeye başlarlar. Hücrelerdeki bu değişim sonucu üç farklı yapı oluşur: Endoderm, Mezoderm ve Ektoderm.
3- Fetüs dönemi (3. ay ile doğuma kadar olan süreçtir):Bu dönemde bebeğin doğuma hazır hale gelecek şekilde tüm organ ve sistemleri gelişir. Bu dönem içinde, 4. ve 5. aylarda fetüsün temel vücut yapısı oluşur. Fetüs 5. ay sonunda yeni doğan bebekte gözlemlenen bazı bedensel ve devinsel özellikleri kazanır. Erken doğan bebeğin en az 7 aylık olması gerekir. Fetüs beyninin 7.-8. aylarda çalışmaya başladığı iddia edilmektedir.
2. Bebeklik Dönemi (0-2 Yaş):
 Bedensel Gelişim:Bebeklik döneminin ilk bir yılı doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Bebeğin ağırlığı 6 aylıkken doğumdaki kilosunun yaklaşık iki katına, bir yaşında üç katına, iki buçuk yaşında ise 4 katına ulaşır. Bebeğin başının doğum öncesi gelişim hızı diğer organlarına göre daha fazla olduğu için bebek dünyaya geldiğinde başın vücuda oranının yetişkinlerden daha büyük olduğu gözlenir. Bebeğin sinir sistemi gelişim ilkelerine uygun olarak merkezden uçlara, içten dışa doğru gelişir.
Devinsel (Psiko-motor) Gelişim:Bebek doğduğunda bir yetişkin gibi vücudunu kontrol edecek durumda değildir. Davranışları refleksif ve denetimsiz, genel vücut hareketleri ile sınırlıdır. Ancak büyüme, olgunlaşma ve öğrenme ile devinsel gelişimi 2 yaşında çok büyük ilerleme göstermiş hale gelir.
Duyusal Gelişim:Yeni doğan bebeğin işitme duyusu oldukça gelişmiştir. Bebek insan sesindeki değişimleri, tanıdık ve yabancı sesleri ayırt edebilir yeterliktedir. Yeni doğan bebeğin görme duyusu diğer duyularına göre daha az gelişmiş olmakla birlikte, 2 haftalık bir bebek gözünün önünden geçen bir nesneyi izleyebilir. 6 aylık bir bebek de anne ve babasının yüzü ile yabancı yüzleri ayırt edebilir. Renk ve şekillerin de farkına varabilir. Bebeğin tat alma ve koklama duyusu oldukça gelişmiş olup, farklı tat ve kokuları kolayca ayırt edebilir. Dokunma duyusu da oldukça gelişmiş durumdadır.
3. İlk Çocukluk Dönemi (2-6 Yaş):
 Bu dönemdeki bedensel gelişim hızı bebeklik dönemine göre azalmıştır. İlkokul çağına doğru boyca uzama daha da yavaşlar ve ergenlikte yeniden hızlanır. Bu dönemde sinir sisteminin gelişimi büyük ölçüde tamamlanmış olur. Kalp atışındaki hız giderek yavaşlar ve ilkokul yaşına doğru yetişkinliktekine benzer duruma gelir. Sindirim sistemi tüm yiyecekleri sindirebilir duruma bu dönemde erişmiş olur. İlk çocuklukta büyük kaslar ince kaslara göre daha gelişmiştir. Çocuk bu dönemde kaba motor hareketleri kolaylıkla yapabilir, beceri gerektiren ince işleri ise henüz başaramaz. Göz henüz ıraksaktır. İlgileri kolayca ve çabucak dağılabilir. Sürekli aktif olmak, hareket etmek isterler. Bu dönemde çocuklara büyük kas gelişimlerine yardımcı olacak uğraşıları yapabilecekleri ortamlar sunulmalıdır.
4. İkinci Çocukluk Dönemi (Okul Dönemi) (6-12 Yaş):
Bu dönemde gelişim hızı önceki dönemlerden daha yavaş seyretmektedir. 9–10 yaş civarına dek kızların beden uzunluğu ve ağırlığı erkeklerinkinden daha az iken, kızların ergenliğe daha erken yaşta girmelerinden dolayı 10–15 yaşlarında boy ve ağırlıkları erkeklerinkinden daha fazla hale gelir. Bu dönemde ince motor kaslarda gelişme olur. Çocuk, piyano, keman çalma, ince kalemle yazı yazma, resim çizme gibi becerileri başarır hale gelir. Daha önce görme ıraksak iken, bu dönemde görme normal halini kazanır.
5. Egenlik Dönemi (12-18 Yaş):
Bebeklik dönemi sonrası gözlenen gelişim hızındaki yavaşlama sonrası bu dönemde bedensel gelişim tekrar hız kazanır. Bununla birlikte fizyolojik ve hormonal değişimler de meydana gelir. Bu dönemde, erinlik de denilen ön ergenlikte, fiziksel, bilişsel ve psikolojik olarak hızlı bir değişim yaşanır. Erinliğin ilk yıllarında büyüme hormonu çok çalıştığı için boy uzamasında hızlı bir artış olur. Son ergenlik dönemi ise bu değişimlere uyum sağlama süreci olarak tanımlanabilir ki ergen bu aşamada yetişkinliğe kendisini hazırlamaya çalışmaktadır.
BİLİŞSEL (Zihinsel) GELİŞİM:
Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir.
Piaget, Brunerve Vygotsky,çocuğun çevresindeki dünyayı, değişik yaşlarda nasıl ve niçin böyle gördüğünü ve algıladığını belirlemeye çalışmışlardır.
PİAGET (Piaje)’ nin  BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI:
Piaget, çocukların yetişkinlerin düşünce yapısından daha ilkel düşünce örüntüsüne sahip oldukları görüşüne katılmamıştır. Onların yetişkinlerden farklı, kendilerine özgü dünyayı anlama ve ifade etme yolları olduğunu düşünmüştür.
Piaget’nin kuramı temelinde zihinsel gelişile ilgili bazı temel kavramlar:
Zeka:Piaget zekânın testlerle elde edilecek sonuçlara dayalı olarak tanımlanmasını doğru bulmamıştır. Zekâyı, organizmanın çevresineadaptasyonuna (uyumuna)yardım eden temel hayat fonksiyonu olarak tanımlamıştır.
 Şema:Genel olarak “bilişsel yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bilgi edinme ve yapılandırma yollarına “şema” adı verilir.
Organizmanın, çevresindeki olayları anlamak ve onlara uyum sağlamak için geliştirdiği düzenektir.  
Şemayı kişisel kitaplığımız gibi düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan bir iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar) ekleriz. Bu yeni rafları organize etmek “örgütlemek” ise her bireyin kendine özgüdür.
Şemalar gözle görülemez ve bunları somut olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı gözlemlemektir. Örneğin iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek ağzına götürecek ve emmeye çalışacaktır. Çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme şemasıdır.
Şemalar olgunlaşma ve öğrenmelerle sürekli değişim ve gelişim gösterirler.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla getirilen-getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar “örgütleme ve uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı“fonksiyonel değişmezler”olarak tanımlamıştır.
- Örgütleme: Kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde şemalara yerleştirilmesidir. Şemalar bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de bu yapıları nasıl düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder. Her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
- Uyum (adaptasyon): Çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin kendini düzenlemesi, uyum sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim; dünyayı öğrenme yolunda bir denge sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma sürecidir. Bu sürecin kesintisiz gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne, olay ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir.
Uyum iki şekilde meydana gelir:
1.     Özümleme (asimilasyon):Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde önceden var olan şemalarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye çalışmasıdır. Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa karşılaşan bir çocuğun zebraya ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
2.     Düzenleme (uyma):Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi sürecidir. Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı bir hayvan olduğunu algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir göstergesidir.
Dengeleme: Örgütlemenin devamı niteliğindedir. Birey yeni karşılaştığı bir bilgiyi alarak kendisinde var olan bilgilerle ilişkilendirerek bir denge sağlamasıdır.
Piaget’e göre zihinsel gelişimi etkileyen etkenler:
Piaget, “kişi çevresine karşı ne kadar uyumlu davranıyorsa o derecede zeki davranışlarda bulunuyordur” düşüncesindedir ve ona göre zekâ sadece bireyin çevresiyle etkileşimi sürecinde gelişim gösterebilir.
Piaget bilişsel gelişimi biyolojik ilkeleri temel alarak incelemiş ve geliştirmiştir. Ona göre bilişsel gelişimi kalıtım ve çevre etkilemektedir. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de;
Olgunlaşma
Yaşantı
Kültürel aktarım
Dengeleme
kavramları ile açıklamıştır.
Bebek, ilk olarak kalıtımla getirmiş olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum sağlar. Hiç bir yaşantısı ve öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler yönlendirir. Daha sonra bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle etkileşim kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
PİAGET’YE GÖRE BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ:
Piaget, bilişsel gelişimi başlıca dört döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü kazanılması gereken şemaları vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme becerilerinde ilerleme gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak dönemlere geçiş yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar gözlenebilir.
1- Duyusal-motor Dönemi (0-2 yaş):Bu dönemde baskın olan bilişsel yapı “refleksif davranış” şemalarıdır. Bu şemalar, duyular (görme, tat alma vb...) ile motor tepkilerin (tutma, kavrama, emme gibi...) eşgüdümünün başlaması ile giderek gelişim gösterirler. Yeni doğan bebekler doğuştan getirdiği refleksleri ile çevrelerine uyum sağlamaya çalışırlar. Kendisinde var olan tek şema olan refleksif davranışlarının göstergesi de dudağına değen her nesneyi emmeye çalışması ve avucuna değen şeyleri de yakalamak istemesidir.
Yaklaşık 8–12 ay arası dönemdeki bir diğer önemli değişim de bebeğin nesnelerin sürekliliği (devamlılığını) kavramasıdır. Yaklaşık 8 aylık oluncaya kadar bebek gözü önünde saklanan bir nesneyi (top, oyuncak gibi) aramaktan vazgeçer. Fakat daha sonraları, saklanan nesneyi aramaya, onu bulmaya çalıştığını gösterir hareketler yapmaya başlar. 18–24 ay civarında bebekler çevrelerindeki nesneleri zihinlerinde canlandırmayı başarabilir hale gelirler. Bu onların belleklerini kullanabilmeye başladıklarının kanıtıdır.
2- İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş):İşlem öncesi dönem adından da anlaşılabileceği gibi, henüz işlemlerin yapılamadığı, ancak işlemlerin yapılabilmesi için hazırlıkların sürdürüldüğü bir dönemdir.
Bu dönemin en önemli özelliği sembolik fonksiyonun ortaya çıkmasıdır. Bir önceki dönemde ortaya çıkan sembolik kavramlar geliştirme kapasitesi bu dönemde çok hızlı bir ilerleme gösterir. Çocuk artık görmediği insanların, objelerin ya da olayların yerine kelimeler kullanabilir hale gelmiştir.
 Artık konuşabilen çocuğun dili hızla gelişir, kullandıkları semboller ve kavramlar da kendilerine özgü olabilir.
Hayal güçleri gelişmiştir , buna paralel olarak da sembolik oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar, tabağı direksiyon gibi kullanırlar, oyuncak bebekleriyle canlıymış gibi oynarlar. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını ve çatışmalarını da ortaya koyabilirler.
Bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri anlayamazlar, konuşmalarında soyut ve karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve düzgünce kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler (egosantrizm).Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında başkalarının farklı şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi bildiklerini gördüklerini, herkesin bildiğini gördüğünü vs. sanırlar. Örneğin; bir kız çocuğu telefonla konuşurken, elindeki bebeği göstererek telefonda babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir bebek aldı” diyebilir.
Bir olayı başkalarının bakış açısından göremediklerinden, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte güçlük çekerler.
Bu dönemdeki en önemli özelliklerden biri çocukların henüz “Korunum İlkesi”ni kazanamamış olmalarıdır.
Korunum ilkesi;bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse de belirli özelliklerinin aynı kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Örneğin; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde birbirinin aynı iki bardağa eşit miktarda su koyduğumuzda, çocuk bardaktaki suların eşit olduğunu söyleyebilecek, ancak gözleri önünde bardaklardan birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa boşalttığımızda çocuk artık uzun bardaktaki suyun daha çok olduğunu söyleyecektir.
Bu da aynı zamanda onların işlemleri tersine çevirebilmeyetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye göre bunun sebebi; çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu olarak değil de sadece bir boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden kaynaklanmaktadır. Piaget'ye göre, tersine çevirme, düşünmenin önemli bir yönüdür ve korunumun başlangıç noktasıdır.
Örneğin, 7 + 8 = 15 o halde 15 - 8 = 7 işlemini yetişkinler kolaylıkla yapabilir ancak işlem öncesi dönemdeki çocuklar, bu tersine çevirme işlemini yapamazlar.
Bu dönemin diğer bir özelliği de çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki ilişkiyi kuramamalarıdır. Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda eğer erkekler çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince erkekler yanıtını verebilirler.
Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm”gözlenir. Aminizm;cansız nesnelere canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar. Çocuklar arkadaşlarının ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının acıyabileceğini düşünemezler.
 Dil gelişimine baktığımızda da çocuğun konuşmalarında “monologlar”(tek kişilikli konuşma) ın hâkim olduğunu görürüz.
3- Somut İşlemler Dönemi (7-12 yaş):Çocuklar okula başlama çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir. Bu dönemde çocuklar bir önceki dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir ilerleme gösterirler. Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler. Tersine çevirebilme yetisine sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de artık kazanmışlardır. Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı kalacağını artık kavrayabilirler.
·      Madde korunumu à  Bir bütün parçalara ayrılsa bile miktarı değişmez) 6-7 yaş
·      Uzunluk korunumuàUzun bir tel parçalansa veya kırılsa bile uzunluğu değişmez) 6-7 yaş
·      Nitelik değişmezliği àBir kaptan diğerine boşaltılan sıvının miktarı değişmez. 6-7 yaş
·      Alan korunumu àBir kağıt parçasının kapladığı alan, kağıt kesilip başka şekiller oluşturulsa bile değişmez. 7 yaş
·      Sayıların korunumu àNesnelerin yakınlaştırılması veya uzaklaştırılması ile miktarda değişme meydana gelmez; 5 bilye ister bitişik ister ayrı olsun, 5 bilyedir, sayı değişmez 7 yaş
·      Ağırlık korunumu àŞekli değişen balçığın ağırlığı değişmez 9-12 yaş
·      Hacim korunumu àÇeşitli şekillere sokulan balçığın taşırdığı su miktarı aynı kalır 11-12 yaş
4- Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve sonrası):Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm bilişsel gelişimin yanında eksik kalan soyut olarak düşünme ve işlem yapma becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir.
 Objeler üzerinde yapılan zihinsel işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler, sosyal yapılar, yasalar vb. bu dönemde algılanabilir hale gelir.
Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler dönemi arasındaki temel fark ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak üretebilmeleridir.
Ergen benmerkezciliği görülür.
Akıl yürütür
BRUNER'İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI:
Bruner’e göre bilişsel gelişim, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Gelişim; eylemsel,imgesel ve sembolik olarak adlandırılan belli başlı üç gelişim aşamasından oluşur.
Bilişsel gelişim için sistemli bir öğretici-öğrenici etkileşimi gereklidir.
Bruner’e göre baba, anne, öğretmen ve toplumun diğer üyeleri çocuğa öğretmelidir. Sadece bir kültür içine doğmak, tam bir bilişsel gelişim için yeterli değildir. Öğreticiler, kültürü yorumlayarak çocukla paylaşmalıdır.
Bilişsel gelişimde dil önemli bir anahtardır. İnsanlar dili kullanarak birbiriyle iletişim kurarlar. Dünyanın kavramlarını dil yoluyla öğrenir, öğretir, sorunlarını dil yoluyla tartışırlar. Dilin doğası ve işlevleri Bilişsel gelişimin bir parçası olarak görülmektedir.
Bilişsel gelişim, aynı zamanda birçok seçenekle baş etme yeteneğinde artıştır. Etkinlikleri yapma sırasında, değişik birçok duruma sırasıyla dikkat etmek gerekmektedir.
Küçük bir çocuğun nesnenin çarpıcı özelliğinde odaklaşması ile ergenin olayları bilimsel bir şekilde incelemesi arasında fark vardır.
Bruner Bilişsel gelişimi Piaget’ye benzer bir şekilde incelediğini belirtmektedir. Her ikisi de dünyaya ilişkin bilginin kodlanması, işlenmesi, depolanması ve sıralanması üstünde durmuşlardır.
Bruner’in Bilişsel Gelişim Dönemleri ve özellikleri:
·      Eylemsel Dönem:Piaget’in duyusal motor dönemine denk düşen zaman dilimini kapsar. Çocuk, bu dönemde çevreyi eylemlerle anlar; nesnelerle doğrudan ilişki kurar ve nesnelerin anlamı çocukların onlarla ne yaptığına bağlıdır, çevresindeki nesnelerle ilgili yaşantıyı onlara dokunarak, vurarak, ısırarak, hareket ettirerek kazanır.
·      Onlar için nesneler bazı eylemler yaptıkları şeylerdir. Örneğin; kaşık, yemek yediği; bisiklet, bindiği birer nesnedir.
·      Çocuk yaparak ve deneyerek öğrendiği için bu evreye eylemlerle temsil evresi de denilebilir. Bu dönemde bisiklete binmeyi öğretirken, ne sözel sembol, ne de imge kullanabiliriz. Çocuklar en kolay psikomotor eylemlerle öğrenebilirler.
·      İmgesel Dönem:Bilişsel gelişimin ikinci düzeyi, imgesel dönemdir. Bu dönemde bilgi, imgelerle taşınmaktadır.
·      Görsel bellek gelişmiştir. Ancak, çocuğun kararları dile değil, duyu organları yoluyla edindiği duyusal etkilere dayalıdır.
·      Çocuklar, algılarının tutsağıdır. Herhangi bir nesneyi, olayı, durumu nasıl algılarlarsa zihinlerinde o şekilde canlandırırlar.
·      Çocuklar bu dönemde herhangi bir nesneyi, olayı görmeden de resmedebilirler.
·      Bu dönem Piaget’nin işlem öncesi dönemine karşılık gelmektedir.
·      Sembolik Dönem:Bilişsel gelişimin sonuncu düzeyi sembolik dönemdir. Bu evre, Piaget’in soyut işlemler evresinin karşılığıdır ve 12 yaş civarında başlar.
·       Çocuk dil, mantık, matematik, müzik, vb. alanların sembollerini kullanarak iletişim kurabilir.
·      Sembolik dönem, yaşantıların formüle edilmesine olanak sağlar. Ayrıca, bu dönemde kısa cümlelerle, anlamsal olarak zengin ifadeler oluşturulabilir.
·      Örneğin; bir elin nesi var iki elin sesi var; damlaya damlaya göl olur; boş teneke çok ses çıkarır, vb. Semboller yoluyla, az sembolle çok şey ifade edilebildiği gibi; eylemlerle ve imgelerle açıklanamayan olay nesne ve durumlar daha kolay ve etkili olarak ifade edilebilir.
·      Bireyin sembolik döneme ulaşması, zengin yaşantılar kazanmasını sağlar.
Vygotsky’nin kuramının gelişim psikolojisine en önemli katkısı, “öğrenmenin sosyo-kültürel yanı”nı vurgulamasıdır.
Vygotsky’e göre çocuğun bilişsel gelişimi onun içinde yaşadığı sosyal ve kültürel ortamdan etkilenir.
Akranlar ve yetişkinlerin yaptıkları veya çocuğa öğrettikleri çocuğun zihin gelişimini etkiler.
Çocuk problem çözerken, kendi bilgilerini kullanabileceği gibi, akranlarının veya yetişkinlerin yardımından da yararlanabilir.
Vygotsky’nin kuramında vurguladığı kavramlardan biriDestekleyici Yapılandırmadır.
Destekleyici Yapılandırma;çocuğun öğrenmesine yardım etmedir. Çocuk bir gelişim görevini öğrenmenin henüz başındadır ve eğer çocuk desteklenirse (yardım edilirse) bu gelişim görevini öğrenebilecektir. Yetişkin başlangıçta çocuğa tam bir destek verir. Daha sonra giderek bu desteği azaltır.
Vytgotsky’nin kuramında çocuğun zihin gelişimi dış etkilere daha açıktır. Bu nedenle çocukların öğrenme deneyimlerinde tamamen serbest bırakılmamaları gerekir.

Dil Gelişimini Açıklayan Kuramlar:
Dil insanları diğer canlılardan ayıran simgesel bir iletişim sistemidir. Dil toplumsallaşmanın bir sembolüdür. Çünkü İnsanlar diğer insanlarla dili kullanarak iletişim kurarlar. İnsanları diğer canlılardan ayıran düşünebilme yetisi, dil ile sembolleştirilerek ifade edildiği için dil kazanımı düşünebilme yetisi ile de ilgilidir.
1.     Davranışçı Kurama göre dil gelişimi (Skinner, Thorndike, Watson, Pawlow): Davranışçılığın öncülerinden Skinner, konuşmanın tıpkı diğer davranışlarda olduğu gibi, işlevsel şartlanma yoluyla kazanıldığı görüşünü ortaya atmıştır.
2.     Bebek bir takım sesler çıkarırken ebeveynler bu seslerden en çok sözcüğe benzeyenlerini, gülümseyerek, kucaklayarak ve konuşarak pekiştirirler.
3.     Örneğin; bebek “ba ba” gibi aslında amaçlı olmayan bir ses çıkarmıştır. Daha sonra bu sesi duyan babası çocuğun “baba” dediğini varsayarak sevinir, onu kucaklar ve kendisi de “baba” diye tekrar eder. Bu yolla çocuk bu kelimenin bir anlamı olduğunu öğrenir ve söylemeye başlar. Bu söz söylendikçe de çevredekiler tarafından pekiştirilir.
4.     Psiko-linguistik Kurama göre dil gelişimi(McNeil, Chomsky, Lenneberg): Dilin kökeni ile ilgili olarak Noam Chomsky’nin kuramı özellikle önemlidir.
5.     İnsan beyninde cümle üretme ve anlam çıkarma gibi işlemler için özel bir merkez, hazır bir şablon olduğunu savunan psiko-linguistik kuramın en önemli temsilcisi Noam Chomsky’dir.
6.     Chomsky, “dönüşümsel-üretimsel gramer” düşüncesini ortaya atmıştır.
7.     Dil öğrenimi doğuştan insanda var olan bir yetenek sayesinde gerçekleşmektedir.
8.     Chomsky, insan zihninin dil gelişimine uygun bir yapıda olduğunu ve insanların doğuştan genetik olarak dil öğrenmeye programlanmış olduklarını düşünür. Daha sonra çevrenin etkisiyle bireylerin hangi dili öğreneceği belirlenir.
9.     İnsanlar dil öğrenme donanımıyla dünyaya geldikleri için çok kısa bir sürede ve kolayca anadillerini öğrenebilmektedirler.
10.  Sosyal Öğrenme Kuramına göre dil gelişimi (Bandura): Dil gelişimi, sosyal gelişim süreci içinde gözlemve taklityoluyla gerçekleştirilir. Bebek için anne babanın örnek olması, çocuğun onları taklit etmesi, anne babanın pekiştirmesi ve düzeltici bilgiler vermesiyle dil öğrenilir.
11.  Çocuk sosyalleşme sürecinde modelleri gözler ve taklit eder. Kısaca dil kazanımının temeli model almadır.
12.  Bilişsel kuram (Piaget): Piaget çocukların önce bilişsel bir şema oluşturduklarını, sonra da bu şemayı dilsel olarak etiketlediklerini söylemektedir.
13.  Ona göre çocuklar dili, duyusal-motor dönemin sonuna doğru ve işlem öncesi dönemin başlarında, nesnelerin yerine geçen semboller kullanarak öğrenmeye başlamaktadırlar.
14.  Dil gelişiminde en önemli faktör düşüncenin gelişimidir. Birey anlamları geliştirdikçe sembolleri daha kolay öğrenmekte ve onları daha uzun süre hatırlayabilmektedir.
Dil Gelişimi Düzeyleri:
Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller (sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim sistemidir. Bir çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar;
Ses – Fonem (phonome):Fonem ses birimidir. Bir dildeki en küçük birimdir. Fonem harfle karıştırılır, oysa bir dilin alfabesindeki harf sayısı ile o dildeki fonem sayısı aynı olmayabilir. Türkçede her bir harfe karşılık bir adet fonem vardır. Bu yüzden Türkçe okunduğu gibi yazılır ve yazıldığı gibi okunur. İngilizcede 26 harf ve 44 fonem vardır.
Morfem (morpheme):Fonemlerin (seslerin) bir araya getirilerek oluşturulan en küçük anlamlı birime morfem denir. Morfem dilbiliminde kök-yapı anlamına gelir.
Söz dizimi (syntax):Özne, yüklem, tümleç gibi cümlenin ögeleri her dilde, o dile-dil ailesine has bir diziliş sırasına sahiptir. Sıralamada yapılacak bir değişiklik bazen anlamı veya vurguyu değiştirir bazen de anlamı bozar. Sintaks kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin; Samet elmayı ısırdı- Elmayı Samet ısırdı- Isırdı Samet elmayı,  ifadelerinin her biri ayrı vurgular yapmaktadır.
Anlam-Semantiks (semantics):Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere) karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi eşleştirebilmelidir.
     Semantiks bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak açıkça dünyayı anlamlandırmayla ve böylece de bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Kullanım bilgisi- Pragmatiks (pragmatics):Pragmatik işaretlerin kullanımı ve işaretler ile işaretlerin kullanıcıları arasındaki ilişkiyi inceler. Dilin sosyal durumlarda kullanıldığı yönü gösterir. İnsanlar konuştukları konuları, kiminle konuştuklarını, neden konuştuklarını ve diğer faktörleri göz önünde bulundururlar.
Piaget’nin Dil Gelişim Süreçleri:Yaşamın ilk 10–13 aylık sürecinde bebek henüz anlamlı kelimler kullanabilecek yetiye sahip değildir fakat bu süreç içinde bunu başarabilmek için bir alt yapı oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):Bu dönem doğumdan itibaren 12 ay süresince bebeğin sesleri çıkarma sürecini kapsar. Kendi içinde 3 aşama geçirir:
·      Ağlama Evresi (0-2 ay):Bebekler ağlarken, ileride konuşmada kullanılacak seslere temel teşkil edecek olan sesleri bilinçsizce çıkarırlar. Örneğin, çocukların sıkıntıları, ihtiyaçlarını belli etmek amacıyla ağlarken, esnerken ya da çığlık atarken “o-u” gibi ünlü ve “ng-m” gibi ünsüz sesleri çıkardıkları saptanmıştır.
·      Babıldama Evresi (2-5 ay ):Bebekler bu evrede, ünlü ve ünsüzleri birlikte çıkarmaya başlarlar; ba-da-ma gibi. Bu sesler ilk kelimelerin oluşmasından sonra da devam eder. Bu dönemde çıkarılan seslerin ve hecelerin evrensel olduğu anadiline özgü olmadığı anlaşılmıştır.
·      Çağıldama Evresi ( 6-12 ay):Kullanılmayan sesler giderek yok olur ve ailenin kullandığı sesler 2 yıl içinde ilk sözcükleri oluştururlar. Bu süreç sırasında anne ve baba bebeğe gülümseyerek, onu ödüllendirerek daha fazla ses çıkarmasını sağlayabilirler. Ancak bu bebeklerin daha çabuk konuşmasını sağlamayabilir.
Bu dönemde bebekte konuşma organları olgunlaşır ve bebek ilk heceleri çıkarmaya başlar. 1 yaşına doğru, ilk kelimelerini söylerler.
2.Tek sözcük evresi (12.-18.aylar):Bebeğin ilk anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gerçekleşir. Bu dönemde kullanılan tek bir kelime birkaç anlama birden gelebilir. Örneğin; 17 aylık bir bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir süreç içinde 3 ayrı anlama gelebilir. Birinde “ O su mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O suyu bana ver” demek isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe çok yakın olan (anne gibi) kişi ya da kişiler fark edebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel kullanımını -çağırmak, istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri kazanmıştır. Bu yaşlardaki bebek genelde ona çok yakın olan nesnelerle veya bu nesnelerle ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (bebekler üzerinde yapılan bir araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan insanların (anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telegrafik konuşma (18.-24. aylar): Bu dönemde çocuk artık sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir kaç sözcüğü bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu ifadelerin oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine benzediğinden telegrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (24- 60 ay):Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük bir artış gözlenir. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk anlatmak istediği her düşüncesini başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu dönemdeki kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimi sürdürülecektir.

AHLÂK (Törel) GELİŞİMİ:
Ahlâk mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları topluluğudur. Ahlâkı bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini belirten tutum ve davranışlar bütünü olarak da tanımlayabiliriz.
Daha geniş bir çerçevede ise; insanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, diğer insanların davranışlarını olumlu ya da olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçüt ve ilkeler bütünüdür denilebilir.
Ahlâk gelişimi kişilik gelişimi ile yakından ilgili ise de, aynı zamanda zihinsel gelişim düzeyi ile de bağlantılıdır.
Çocukların ahlâk gelişimlerini anlamada kuralları nasıl yorumladıkları önemlidir. Ahlâk gelişimi konusunda Piaget ve Kohlberg’in kuramlarını kısaca inceleyelim;
Piaget'nin Ahlâk Gelişim Kuramı:
Piaget ahlâk gelişiminin bilişsel gelişimle paralel seyrettiğini belirtmiştir.  Ahlâk gelişimi ile ilgili olarak çocukların oyunlarını gözlemlemiş ve ahlâk gelişimini temel olarak iki dönemde açıklamıştır. Bunlar;
1. Dışsal Kurallara Bağlılık Dönemi-Ahlaki Gerçekçilik ya da Töresel Gerçekçilik (6-10 Yaş):Ahlâk gelişiminde 10 yaşına kadar olan dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde çocuklar ahlâki yargıları açısından başkalarına bağımlıdırlar. Yetişkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan kabul ederler. Dönemin sonuna kadar çocuklar için, işlenen bir suçun büyüklüğü, suça bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel sonuçla belirlenir.
     Piaget’e göre, çocuklar somut işlemler dönemine kadar ahlâki gerçekçidirler. Yani, olay ve durumları somut sonuçlarına göre değerlendirirler.
        Niyeti ne olursa olsun, büyük leke yapan çocuk, küçük leke yapana göre daha suçludur. Çocuklar zihinsel gelişimin bir sonucu olarak, hem niyeti, hem sonucu birlikte değerlendiremez.
        İlkokul döneminden itibaren yargılarında niyeti de değerlendirebilir hale gelirler. Dolayısıyla, büyük leke de yapsa, niyeti iyi olan çocuğun daha az suçlu olduğunu düşünmeye başlarlar. Buna ahlaki görelilikdenir.
2. Özerklik Dönemi-Karşılıklılık Dönemi ya da Töresel Görecelik(10 yaş ve üstü):11 yaş ve üstüne çıkıldıkça çocukların yaptıkları değerlendirmeler “görelilik” kazamaya başlamaktadır. İçinde bulunulan koşulları dikkate alarak değerlendirmeler yapan çocukların, ahlâki yargıları ve kuralları uygulayışları esneklik göstermektedir.
        Çocuğun diğer çocuklarla giderek artan ilişkileri ve kuralların değişebilirliği düşüncesi gelişir. Kurallar insanlar tarafından oluşturulur. Gerektiğinde değişebilir. Davranışın iyi ya da kötü olması, altında yatan nedene bağlıdır.
Kohlberg’in Ahlâk Gelişimi Kuramı:
Kohlberg’in ahlâk gelişimi kuramı, Piaget’nin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Kohlberg de Piaget gibi çocuk ve yetişkinlerin, belirli durumlarda davranışlarını yöneten kuralları nasıl yorumladıklarını incelemiştir. Ancak Kolberg, araştırmasını, çocukları oyunda gözleyerek değil, çocuklara ahlâki ikilemleri kapsayan belirli durumlar vererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak yürütmüştür.
Aşağıda Kohlberg’in kullandığı problem durumlarından iki örnek verilmiştir:
Örnek Durum 1:Joe’nun babası, 50 dolar kazandığı takdirde onu kampa götüreceğine söz vermiştir. Ancak daha sonra fikrini değiştirmiş, Joe’dan kazandığı parayı kendisine vermesini istemiştir. Joe da yalan söyleyerek 10 dolar kazandığını söylemiş; 40 doları kampta kullanmak üzere kendisine ayırmıştır. Joe kampa gitmeden önce, küçük kardeşi Alex’e babasına yalan söylediğini ve kazandığı para miktarını söylemiştir. Alex bu durumu babasına söylemeli midir?
Örnek Durum II:Avrupa’da bir kadın, hasta ve ölmek üzeredir. Hayatını kurtarabilecek bir ilaç, aynı kasabada oturan bir eczacı tarafından bulunmuştur. Eczacı, ilaç için 2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin 10 katıdır. Hasta kadının kocası Hans borç para alabileceği her yere gider. Fakat topladığı paralar, ilaç fiyatının yarısı kadardır. Hans, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra ödemesine izin vermesini ister. Ancak eczacı bunu kabul etmez. Hans çaresiz bir durumdadır. Eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar. Bu durumda hasta kadının kocası ne yapmalıydı? Niçin?
Kohlberg, yukarıdaki durumlar ve benzerleri için aldığı cevapları sınıflayarak, insanların altı yargı aşaması geçirdiklerini belirtmektedir. Bu altı aşama ise, üç düzey içinde yer almaktadır. Bu düzeyler:
1.     Düzey: Gelenek öncesi düzey
2.     Düzey: Geleneksel düzey
3.     Düzey: Gelenek sonrası düzey
Bu üç düzey, çocuk ya da yetişkinin “doğru” ya da “ahlaki davranış” olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl belirlediğine göre sıralanmıştır. Diğer dönem kuramlarında olduğu gibi, her bir düzey kendinden öncekine dayanmakta, kendinden sonraki döneme temel oluşturmaktadır. Ancak aynı kişi, bazı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gösterirken, bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir. Bu düzeyler ve düzeylerin içinde yer alan aşamalar aşağıda kısaca açıklanmıştır.
1. DÜZEY: Gelenek Öncesi Düzey
1.Aşama:Ceza – İtaat eğilimi:  (Hans suçludur. Polisler onu yakalar ve cezalandırır.)
2. Aşama:Çıkara Dayalı Alış Veriş- Araçsal ilişkiler:(Hans suçsuzdur. Karısı için böyle yapmıştır. İnsan karısı (kocası) için böyle davranmalıdır. Karısı da Hans için böyle yapardı.)
Bu düzey Piaget’nin dışsal kurallara bağlılık döneminin özelliklerini kapsar. 10. yaşa kadar olan dönemdir. Kurallar başkaları tarafından konur. Bu düzeydeki ahlâki davranışlar kazanç- haz sonuçlarıyla değerlendirilirler. Yani davranışın sonunda ceza veya ödül o davranış için ölçüt olur. Çocuk, kültür içinde kabul edilen iyi ve kötü ölçütlere göre davranır. Yapılan eylemin kişinin kendi içerisinde bir değer ölçüsü yoktur. Ahlâk gelişiminde yer alan 6 aşamadan ilk ikisi bu düzey içinde yer alır.
·      1.Aşama- Ceza ve itaat eğilimi:Bu düzeydeki çocuklar sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan kaçınırlar. Çocuk için doğru ya da yanlıştan daha önemli olan şey davranışlarının sonucudur. Genel olarak olayların dış görünüşüne ve meydana gelen zararın büyüklüğüne göre karar verir. Etkinliğin fiziksel sonucu, etkinliğin iyi ya da kötü olduğunu belirler. Bu dönemde itaat ve ceza eğilimi ağır basar. Çocuk davranışı sonucu cezalandırılmışsa o davranış yanlış, cezalandırılmamışsa o davranış doğrudur. Otoriteye uyma temel güdüdür. Bu nedenle bu evreye ceza-boyun eğme evresi de denebilir.
·      2. Aşama- Çıkara Dayalı Alış Veriş (Araçsal ilişkiler eğilimi):Bu evreye bireysellik ya da çıkarcılık evresi de denebilir. Çocukların kendi ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması daha önemlidir. Diğer insanların da farkına varırlar ama ahlaki yargıda bulunacakları zaman hala birinci planda kendileri vardır. Çocuğun ihtiyacını karşılayan veya ona ödül getiren eylemler çocuğun doğrularını oluşturur. Ne kadar alırlarsa o kadar verirler. Çocuk davranışı kendi açısından yararlı buluyorsa davranış doğrudur.
2. DÜZEY: Geleneksel Düzey
3. Aşama:Kişiler Arası Uyum: (Hans suçludur. Toplumdaki insanlar onu ayıplarlar.)
4. Aşama:Kanun ve Düzen: (Hans suçludur. Kanunlara aykırı davranmıştır. Kanunlar toplumsal düzeni sağlamaya yarar. Hans toplumsal düzeni bozmuştur.)
Bu düzey ahlak gelişiminde 3. ve 4. evreyi kapsar. Birey aile, grup ve ulusun beklentilerine önem verir. Başkalarının onayını ve beğenisini kazanmak çok önemlidir. Bu evrede sosyal baskı yoğun olarak hissedilir. Kişinin kendi ihtiyaçları bazen ikinci planda kalır.
·      3. Aşama- Kişiler arası Uyum Eğilimi (İyi Çocuk Eğilimi):Üçüncü aşamada akran gruplarıyla işbirliği gözlenir. İyi davranış, başkalarına yardım etme onları mutlu eder. Beklenen davranışı göstererek sevgi ve takdir kazanıp kabul görüş düşünür. Onay görmek çocuk için çok önemlidir. Ben merkezlilik azalır. Çocuk somut işlem dönemine girmiştir, olaylara başkaları açısından bakma özelliği kazanır. Ahlaki yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır. Artık yaptıklarını sadece ceza almamak (1.Aşama) ya da kendisi için (2.Aşama) değil aynı zamanda başkalarını mutlu etmek için yapmaya çalışır.
·      4. Aşama- Kanun ve Düzen Eğilimi:Çocuk kendine düşeni yapmayı öğrenir. Doğru davranış, otoriteye ve sosyal düzene uygun olarak kişinin görevini yerine getirmesidir. Artık akran gruplarının kurallarının yerini toplumun kuralları ve kanunları almıştır. “Kurallar uyulması için vardır” fikri hâkimdir. Kanunlar soru sormaksızın izlenir. Bu dönemde gençlerin en büyük mücadelesi saygınlık kazanmaktır. Temel güdü toplumsal düzeni korumaktır. Kanunlara uymayanlar asla onaylanmaz. Birçok yetişkin bu dönemde kalır.
3. DÜZEY: Gelenek Ötesi-Sonrası İlkelere Dayalı Düzey
5. Aşama:Sosyal Anlaşma:(Hans suçludur. İnsanlar toplum içinde birbirlerinin özel eşyalarına saygı göstermek zorundadır.)
6. Aşama:Evrensel Ahlâki İlkeler: (Hans suçsuzdur. İnsan hayatı her şeyden önemlidir. Bir insanın hayatı söz konusu ise hırsızlık “caizdir”)
Kişinin otoriteden bağımsız olarak evrensel değerler doğrultusunda kendi ilkelerini oluşturmaya, kendi doğru ve yanlışlarını belirlemeye başladığı evredir.
·      5. Aşama- Sosyal Sözleşme Eğilimi: Kanunların kullanımı ve bireysel haklar eleştirici bir şekilde incelenir. Toplumun kanunları ve değerlerinin göreli ve topluma özgü olduğu kabul edilir. Yeni değer ve uzlaşmalar sonucu kuralların değişebileceğinin farkına varılır. Doğru, genel doğrular, standartlara uyan ve üzerinde uzlaşılandır. Doğru ve yanlışlar kişisel değer ve fikirlere göre değişebilir. Kanunlar sosyal düzeni korumak, temel yaşama ve özgürlük haklarını güvence altına almak için gerekli görülmektedir. Birey toplum yararına olan kuralların çoğunluk tarafından korunmasının gerekliliğine inanır. Bu düzeye yetişkinlerin ancak %25’i gelebilmektedir.
·      6. Aşama- Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi:Kişi, ahlâk ilkelerini kendisi seçip oluşturur. Bu ilkeler, adalet, eşitlik, insan hakları gibi bazı soyut kavramlara dayalıdır. Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uyulmamalıdır. Çünkü adalet yasanın üstündedir. Başkaların haklarına saygılı olmak esastır. İnsana insan olduğu için değer verme bu dönemde kazanılan bir özelliktir.
Kişilik Gelişim Kuramları:
·      Kişilik:Bireyi başkalarından ayıran doğuştan getirdiği veya sonradan kazanılan özellikler bütünüdür. Duygularımız, yeteneklerimiz, güdülerimiz, huyumuz, değerlerimiz, inançlarımız, tutumlarımız, görüşlerimiz gibi bütün özelliklerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik, gelişimi de diğer gelişim alanları gibi bireysel bir hızla ilerler. Kişilik gelişimi gelişimin, tüm yönleriyle etkileşim içindedir.
·      Benlik:Bireyin gelişimsel özellikleriyle kendini algılaması ve değerlendirmesidir. Bireyin kendi kimliğinin farkında olmasıdır.
·      Özgüven:Bireyin kendine yönelik olumlu yargılarının örüntüsüdür. Güven, sevgi ve olumlu yargılarla ilgilidir.
·      Özsaygı (Benlik saygısı):Bireyin kendi fiziksel ve zihinsel özelliklerine yönelik değer atfetmesidir.
·      Huy (Mizaç):Kişiliğin doğuştan getirilen organik, fizyolojik yanıdır. İç salgı bezlerinin ve sinir sisteminin faaliyetleri ile belirlenir. Kişiliğin duygusal yaratılış özelliği olduğu için kolay kolay değişmez. (Neşeli, asık suratlı olma vb.)
·      Karakter:Kişiliğin toplumsal yapı içinde gelişen, eğitim ve kültürün etkisiyle meydana gelen, değer yargılarıyla biçimlenen yanıdır. (Dürüstlük, dalkavukluk, kalleşlik vb.)
KİŞİLİK KURAMLARI:
Psiko-Analitik Kuram: Freud tarafından geliştirilmiştir. Topografik, Yapısal ve Psiko-Seksüelkuramları vardır.
Topografik Kişilik Kuramı (Bilinç sınıflaması):
Bilinç:Farkında olunan algı, düşünce, duygu ve davranışların bulunduğu alandır.
Bilinç öncesi:Kısmen farkında olunan algı, düşünce, duygu ve davranışların bulunduğu bilinç alanıdır.
Bilinç dışı:Bilincin dışında olan ve özel tekniklerle bilince çıkartılan yerdir. Freud'a göre burada kişiliğin büyük bir kısmı bulunur. Arzu, dürtü, yasaklanmış istek, duygu, düşünceler burada barınır.
Yapısal Kişilik Kuramı (Kişilik yapısı):
·      İd:İlkelbenlik olarak bilinir. Kişiliğin en ilkel boyutudur. Temel biyolojik dürtü/itkilerden oluştuğu için kişiliğin en erken gelişen bölümüdür. Dolayısıyla id kişiliğin temel sistemidir. “Haz ilkesine göre çalışır” ve biyolojik gereksinimlerin derhal giderilmesini gerektirir. Doyuma hemen ulaşma isteği taşır.
·      Ego:İd den sonra gelişen ve “gerçeklik ilkesine göre çalışan” kişilik boyutudur. İD den kaynaklanan ve hemen doyuma ulaşmayı itkileri toplumsal değerlere uyumlu hale getirmek egonun görevidir. Kişinin sosyal boyutunu oluşturur.
·      Süper Ego:Toplum tarafından hoş karşılanmayan ve Ego tarafından engellenemeyen İd dürtülerini/itkilerini saygın toplumsal amaçlara yönelterek, doyuma ulaşmasını sağlar. Süper egonun görevleri: İd’in kabul edilemeyecek isteklerini bastırmak, Ego’yu törel amaçlara yönlendirmek, kusursuz olmaya çalışmak.
Psikoseksüel Kişilik Kuramı: Freud, kişiliği gelişim açısından inceleyen ve kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk kuramcıdır. Freud, beş yaşın sonlarında kişiliğin oldukça biçimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapının işlenmesiyle sınırlandığına inanmaktadır.  Bu kuramda insanın gelişimini beş dönemde incelemiştir.
·      OralDönem (0-1 yaş): Bu dönem id'in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi çocuğun en başta beklentisidir. Çocuk dışarıdan verilecek bakıma tümden bağımlı ve çaresizdir. Çocuk ancak kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını sürdürebilir. Sürekli bakım veren kişinin (anne ya da sürekli bir bakıcı) bebekliğin ilk aylarındaki eksikliği, çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli aksamaya ve yetmezliğe, hatta geriliğe yol açabilir. Oral dönemde çevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşırı doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuk sonraki dönemlerine ilerleyemeyebilir. Bu nedenle yetişkinlik yaşamında da oral dönem özelliklerine fazlaca tutunabilir. Aşırı ağızcılık (oburluk), aşırı bağımlılık, alıcılık, edilgenlik baskın olursa bu davranış özellikleri oralsaplanma belirtileri olarak yorumlanabilir. Böyle bir kişi başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve bağımlıdır. Oral dönemde çocuğun kazanması beklenen duygu özgüven duygusudur. Bu da ancak annenin (ya da çocuğa bakım veren kişinin) düzenli ve tutarlı bir şekilde çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasıyla mümkündür. Oral dönemde idin haz ilkesiişlemektedir.
·      Anal Dönem (1-3 yaş): Çocuğun yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevresinden ayrı algılamaya başladığı; yavaş yavaş bağımsızca düşünme ve davranma gibi yetilerin yapıtaşlarının geliştiği bir devirdir. Anal dönemde bazı aile tutumları çocukta anal saplanmaya ve anal kişilik özelliklerinin gelişmesine yol açabilir. Bu tutumlar arasında; çocuğa katı cezalandırıcı tuvalet eğitimi; özerklik tanımayan, bağımlı, bebek kalmayı destekleyen, aşırı koruyucu ve denetleyici tutumlar, aşırı düzenlilik ve titizlik, ayıp ve günah kavramlarının fazla aşılanması sayılabilir.  Anal kişilik özellikleri gösteren yetişkin bireylerde, aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı uğraşma, cimrilik, inatçılık, aşırı düzenlilik, kararsızlık gibi özellikler görülür.
·      FallikDönem (3-6 yaş): Çocuklar bu dönemde genital organlarından zevk aldıklarını fark ederler. Karşı cins ebeveyne açık olarak daha fazla sevgi gösterisinde bulunurlar. Çevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan çocuk, artık "nasıl bir kişi" olacağını araştırmaktadır. Bu nedenle kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve genellikle çevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma, merak ve öğrenme eğilimi gösterir. Cinsel ayrılıkların öğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve cinsiyete uygun rollerin belirlenmesi de bu yaşlarda iyice kesinleşmiştir. Çocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir. Bu çağda aşırı korkutmalar, suçlandırma ve cezalar, atılganlığın kısıtlanması, çocukta girişim kısırlığı ve aşırı çekingenliğe neden olabilir.
·      Gizil Dönem (6-12 yaş): Latent(gizil) dönem 6 ve 12 yaş arasını kapsamaktadır. Bu dönemde çocuğun cinsel dürtüsü gizlidir. Çocuk cinsiyetle ilgili konulardan hoşlanmaz ve kendini daha çok oyuna verir. Kendi cinsi ile arkadaşlık yapan çocuk karşıt cins ile ilgilenmez, hatta onlara düşmanca davranır. Bu dönemde bilişsel becerileri ve kültürel değerleri edinmeye başlayan çocuk sosyal ortamlara girmeye başlar.
·      GenitalDönem (12-18 yaş): Ergenlikle beraber genital aşama kendini göstermeye başlar. Kişi cinsel organları ve duyguları arasında bir bağ olduğunu fark etmeye başlamıştır. Karşıt cinse karşı ilgi bu dönemde görülmeye başlar. Bu dönemin sonunda kişi yetişkin dünyasına girebilecek düzeye gelmiştir.
Bağlanma Kuramı (John Bowlby ve Ainsvorth):Bağlanma, psikolojide bireyin başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesidir. Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne- arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.
A.Bağlanma davranışları
·      Emme: Çocuklar yalnızca süt emmek için annelerini emmezler, aç olmadıklarında da stresten uzaklaşmak için sürekli annelerini emmek isterler. Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mümkün olmadığından bebekler parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her türlü nesneyi emmeye alışırlar.
·      Sokulma/uzanma:Bütün memeli türlerinde yavruların anneyle yüz yüze gelmeye ve ona dokunmaya yönelik refleksleri vardır. Örneğin maymunlar, doğar doğmaz annelerinin üzerine tırmanırlar. İnsan yavruları doğduklarında kendi kendilerine ayakta duramaz ve yetişkinlerin ellerinde taşınmak zorundadırlar. Ancak onlar da kaskatı durmak yerine vücutlarını kendilerini taşımakta olan yetişkine kolaylık sağlayacak bir biçimde gevşek ve şekillendirebilir bir biçimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu özelliği gösteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.
·      Bakış: Çok küçük bebekler bile anne ile göz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gösterirler.
·      Gülümseme: Doğumlarından itibaren ilk 1 ay içinde bebekler yüksek seslere gülümseyerek karşılı verirler. Bebekler yüzlere, özellikle de hareket halindeki yüzlere gülümserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gülümseme davranışını doğurur. 3 aylıktan itibaren bebekler aralarında özel bir bağ kurdukları anne, baba gibi kişiler kendilerine yaklaşırken gülümsemeye başlarlar ve bunun bağlanma açısından önemi çok büyüktür.
·      Ağlama: Çocuklar acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu ağlama sesi yetişkinleri çok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir.
B. Yetişkinlerde bağlanma: Dört farklı yetişkin bağlanma modeli vardır:
·      Güvenli bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerin hem de başkalarını olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.
·      Kayıtsız bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini olumlu, başkalarını olumsuz görme eğilimindedirler. Bağımsızlıklarına düşkündürler, kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin önemini reddederler.
·      Saplantılı bağlanma: Çocukluktaki ikircikli bağlanmaya karşılık gelir. Bu bağlanma tarzına sahip bireyler kendileri hakkında olumsuz, başkaları hakkında olumlu düşünme ve hissetme eğilimindedirler. Başkalarının onayını kazanmak bu kişiler için çok önemlidir. Başkalarını zihinlerinde idealize ederler. Yakın ilişkilerinde karşı tarafa çok bağımlıdırlar ve duygularını abartılı bir biçimde ifade ederler.
·      Korkulu/kaygılı bağlanma:Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler.
Erik Erikson’un Psiko-Sosyal Gelişim Kuramı:
Erikson kişilik gelişiminin biyolojik temellerini “Epigenetik” ilke ile açıklamaya çalışmıştır. Epigenetik ilke; gelişmekte olan herhangi bir şeyin bir planı olduğunu vurgular. Buna göre gelişim, yaşamın belli dönemlerinde, belli kişilik özelliklerinin ardışık bir biçimde ortaya çıkabilmesini olanaklı kılarak ve önceden belirlenmiş biyolojik temellere bağlı olarak gerçekleşir. Bu tıpkı doğum öncesi dönemde, bebeğin farklı organlarının farklı zamanlarda belli bir sıra dâhilinde oluşup şekillenmesine benzetilebilir.
İnsanın Sekiz Evresi: Erikson’a göre, insan yaşamı boyunca sekiz gelişim döneminden geçmektedir. Her bir gelişim döneminin kendine özgü farklı gelişimsel hedefleri vardır. Birey her gelişim döneminde farklı bir çatışma ve ya karmaşa ile karşılaşır. Bireyin herhangi bir gelişim dönemindeki hedeflerini gerçekleştirebilmesi için, o dönemde karşılaşmış olduğu çatışmaların ya da karmaşaların üstesinden gelmesi gerekir.
Doğumdan Ergenliğe Kadar Yaşanan Karmaşa Ve Çatışmalar:
Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu: Bebeklerin güven veya güvensizlik duyguları geliştirmelerinde; beslenme, ilgi, sevgi, şefkat gibi temel ihtiyaçlarının yeterince ve zamanında karşılanıp karşılanmadığı önemlidir. Yaşamın ilk yılında hayatta kalabilmek için bağımlı olduğu ana-babasının ya da onların yerine geçen kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte insanların güvenilir ya da güvenilmez oldukları biçiminde bir duygunun yerleşmesine yol açmaktadır. Eğer bebeğin ana- babası ya da onların yerine bakımını üstlenen kişiler, bebeğin beslenmesi, sevilmesi, rahatı ve güvenliğinin sağlanmasında tutarlı bir biçimde gereken titizliği gösterirlerse, bebek de diğer insanların ve kendi dışındaki dünyanın güvenilir olduğunu özümseyecektir. Aksi halde bebek, daha yaşamın ilk yılı içinde çevresindeki insanlara güvenmemeyi öğrenecek, muhtemelen bu dönemde öğrenmiş olduğu güvensizlik duygularını giderek tüm insanlara genelleyecektir. Ben verilmeye değer, güvenilir bir varlığım Çevremdekiler bana bakıyor (ilgileniyor), veriyor, varlığımı tanıyor. Onların sürekli, tutarlı ve aynı kişiler oluşu güvenilir kesinliktedir. Bu dönemde çocukta “Ben bana ne verilmişse oyum”  düşüncesi oluşur.
Özerkliğe Karşı – Kuşku ve Utanç Duygusu: Çocukların özerklik veya kuşku ve utanç duyguları geliştirmelerinde yaptıkları eylemler karşısında aşırı ölçüde kısıtlama ve aşırı ceza görüp görmedikleri önemlidir. Birinci yaş ile üçüncü yaşlar arasını kapsayan bu dönemde, uygun bir bakım ile temel güven duygusunu edinmiş olan bebek, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun farkına varmaya başlar. Yürümeyi ve koşmayı öğrenmiş olması artık annesinden bağımsız hareket etmeye başlamasına olanak vermekte ve böylece bebek bağımsızlık duygusu içinde kendi irade ve isteğiyle girişimlerde bulunabilmektedir. Eğer ana-babalar bebeğin böylesi girişimlerinde aşırı ölçüde kısıtlayıcı davranırlarsa ve çocuğu çeşitli eylemlerinden dolayı şiddetli bir biçimde cezalandırırlarsa, çocuk tasarladıklarının ana-babası tarafından beğenilmeyeceğinden kuşku duymaya başlar. Yaptığı her eylem ve başlattığı her girişimde anne-baba müdahalesi ile karşılaşan bir çocuğun kendi yeteneği hakkında kuşkuya kapılması ve davranışların çevresindeki yetişkinlerce yanlış olarak değerlendirilebileceği endişesi içinde utanç duyguları geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu dönemde çocukta “Ben ne olacaksam oyum”düşüncesi oluşur.
Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu: Bu dönemde çocuk artık büyüklerin arasındadır ve bahçe, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılmıştır. Kendi başına öğrenmeye başlar; bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler. Girişimlerde bulunur. Çocuğun bu konuda gelişebilmesi; girişimlerinin ne denli desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı olunabildiğine bağlıdır. Eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü eleştirilirse, bulunduğu girişimlerden ötürü suçlanma eğilimi gösteren bir kişilik özelliği geliştirir. Girişimciliği engellenmiş, suçluluk duyguları gelişmiş olan bu dönem çocukları daha ürkek, pasif, bağımlı olabilmekte ve yoğun yetersizlik duyguları gösterebilmektedir. Bu dönemde “ Hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim”inancına sahiptir.
Başarılı (çalışkan) Olmaya Karşı Aşağılık (yetersizlik) Duygusu: Bu dönemde çocuk, yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, araç vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir. Sürekli etkinlik durumundadır; bir şeyler yapar oluşturur ve ortaya çıkarır. Bunları kusursuz bir biçimde gerçekleştirebilmek için ciddi çabalar harcar. Eğer bu çabalarına karşı çıkılırsa, yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygularına kapılır. Çocuğun başarılı olma isteğinin karşılanmasında, onların yapamayacakları becerilerden ziyade yapabilecekleri beceriler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Çocuktan yeteneğinin üzerinde bir başarı göstermesini bekleyerek sonuçta başarısız olarak değerlendirmek yerine, kendi gücüne uygun düşen sorumluluklar yükleyerek başarılı kılmak en doğru davranış olacaktır. Bu dönemde çocuğu evde kardeşleriyle ya da komşu, eş-dost çocuklarıyla; okulda da diğer arkadaşlarıyla kıyaslamak onda olumsuz benlik gelişimine neden olur. Çocukta yetersizlik ve aşağılık duygularının oluşmasının yanı sıra kıyaslandığı kişilere karşı düşmanlık ve kıskançlık hislerinin gelişmesine de kaynaklık edebilir. Bu dönemde “Bana öğretilenler neyse oyum”düşüncesini geliştirir.
Kimlik Kazanmaya Karşılık Kimlik Bocalaması: Ergenlik döneminden kimliğini kazanarak çıkmış olan birey; kim olduğuna, nerede ve nereye gitmekte olduğuna ilişkin gerçekçi görüşler geliştirmiştir ve geleceğe doğru planladığı gibi emin adımlarla ilerlemektedir. Yaşamın bu döneminde ergen, kişiliği için bir kimlik geliştirmeye çalışır. Bu dönemde dış görünüm önem kazanır. Görünümüne gösterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı olur. ana-babalar ve öğretmenler ve gencin çevresindeki diğer önemli gördüğü bireyler, ergenlerin yeni yeni rolleri araştırmalarına izin vermeli, bu tür yeni rollerin sağlıklı bir biçimde araştırılması ile yaşamlarında daha olumlu yönelimlerle daha olumlu bir kimliğin başarılabileceğini unutmamalılar. Ergenlik döneminde benmerkezci düşünce yeniden başlar “Ergen Egosantrizmi”. Kendi düşünce ve inançlarının en doğru ve en orijinal olduğunu sanır. Ergen herkesin kendisini izlediğini ve kontrol etmek çabasında olduklarını sanır. Herkes benimle uğraşıyor diye düşünür.
Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık: Yaklaşık olarak 18-26 yaşlarını kapsar. Ergenlik döneminde kimliğini bulan kişi bu dönemde artık başkalarıyla yakınlıklar, dostluklar kurabilir. Karşı cinsle arkadaşlıkta, sevgi ağırlık taşır. Gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri önemli hale gelir. Bu dönemdeki krizi sağlıklı olarak atlatan kişi güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olur. Aksi durumda, başkalarıyla dostluk ilişkisi kurmada güçlük çeken genç, birey için istenmeyen ve sağlıksız olan psikolojik bir yalnızlığa itilebilir. Genç yetişkinin bu dönemdeki krizinde, öğretmenlerine ve çevresindeki tüm kişilere karşılıklı sorumluluklar düşmektedir.
Üreticiliğe (Üretkenliğe) Karşı Durgunluk: Bu dönem orta yetişkinlik yıllarını kapsar. Üretkenlik, sadece çocuk yapma ve büyütme anlamını içermemektedir. Birey için çocukları yoluyla neslini devam ettirmek önemli olduğu gibi evi dışında da gelecek nesillerin yetişmesine rehberlik ederek üretken olabilir. Üretken olmadığında da bir işe yaramama duygusuna kapılıp durgunluk içine girebilir. Bu dönemdeki krizi, bireyin olumlu bir şekilde atlatmasında; evini, işini paylaştığı kişilere yani çevresinde yoğun etkileşimde bulunduğu kişilere önemli görevler düşmektedir.
Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk: Bu dönemde birey ya önceki yedi dönemin olumlu birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuş, mutlu, güvenli, sevilen, aranan bir kişi ya da önceki dönemlerde yaşadığı çatışmaları sağlıklı olarak geçirememe sonucu umutsuzluklar içinde hırçın, aksi bir insan görünümündedir. Sonuç olarak, insanın kişiliğinin şekillenmesinde ve gelişiminde başlangıçta anne ya da onun yerine geçen yetişkinden başlayarak daha sonra aile, okul, şehir ve dünyadaki diğer insanlar önemli rol oynamaktadır. O halde mutlu insanlardan oluşan mutlu bir toplum meydana getirmek istiyorsak, bireyin her dönemdeki temel ihtiyaçlarını en iyi şekilde doyurmasını sağlamak çatışmalarını çözümlemesine yardım etmek üzere çaba harcamamız gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder