GELİŞİM PSİKOLOJİSİ
DERS NOTLARI
Gelişim Psikolojisi, bireylerin yaşam
boyunca geçirdiği her tür değişimlerin betimlenmesi ve açıklanmasıyla ve aynı
zamanda bireyler arasındaki değişim benzerlik ve farklılıkların açıklanmasıyla
uğraşan bir bilim dalıdır.
Gelişim:Gelişim, öğrenme, yaşantı ve olgunlaşma sonucunda bireyde görülen düzenli
ve sürekli değişikliklerdir.
Gelişme:Hücre ve dokuların yapı ve içeriğinin değişimiyle bedensel olgunlaşma yıifade
eder.Gelişme olgunlaşma ve öğrenmenin bir ürünüdür.
Gelişmeürün olarak ele alındığında
Gelişime de bu ürünün süreç yönüdür diyebiliriz.
Gelişim yaşam boyu devam eden bir
süreçtir ve sadece fiziksel değişimleri değil, zihinsel, duygusal ve kişilik
yönünden tüm değişiklikleri içerir.
-Fiziksel (Bedensel) Gelişim:Kişinin
döllenmeden ölüme kadar geçirdiği, büyüme, durgunluk ve çöküş evrelerindeki
bütün değişikliklerdir. -Sosyal (Toplumsal) Gelişim:Kişinin doğumdan
yetişkinliğe kadar başka insanlarla olan ilişkilerinin ve onlara karşı
geliştirdiği ilgi ve duygularının tümüdür.Egzersiz:Bireyin ya da bir organın
bir işlevi yerine getirebilmek için deneylerle çabalamasına
denir. Deneyim:Bireyin yaşantı yoluyla kazandıklarıdır.
GELİŞİMLE İLGİLİ TEMEL
KAVRAMLAR
Büyüme:Bireyin fiziksel özellikleri için kullanılır ve organizmanın bedensel
olarak gösterdiği değişiklikleri ifade eder. Bireyin fizik yapısında zamana
bağlı olarak meydana gelen nicelik boyutundaki değişiklikler büyümedir. Boyun
uzaması, kilonun artması, vücudun irileşmesi büyüme kavramı içinde yer
almaktadır.
Büyüme, gelişimin her yönüyle ilgilidir
ve gelişim sürecinde vücut organlarında değişen bir hızla gerçekleşir. Boy
hızlanırken, ağırlıkta yavaşlama olması gibi… Örneğin, boyun 50 cm’den 55 cm’ye
geçişi bir büyüme belirtisidir.
Gelişim ve büyüme karıştırılmamalıdır.
Büyüme sadece nicel bir olay iken gelişme hem nicel hem nitel bir olaydır.
Örneğin; kişinin vücudu büyür, zekası gelişir.
Olgunlaşma:Vücut organlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilecek
düzeye gelmesi için, öğrenme yaşantılarından bağımsız olarak, kalıtımın
etkisiyle geçirdiği biyolojik bir değişmedir.
Örneğin, küçük bir çocuğun eli, top
tutmayı öğrenecek kadar olgunlaşmış olduğu halde; kalem tutmak için
olgunlaşmamış olabilir. Bu ve benzeri deneylerden anlaşıldığı üzere,
olgunlaşma, daha çok nispi ve “fizyolojik” bir nitelik taşır .
Büyümeyle ve özellikle hazır
bulunuşlukla karıştırılmamalıdır.Büyüme, bedensel gelişim ile ilgilidir.
Fiziksel olarak artışı içerir. Olgunlaşma ise, büyüme kavramı ile birlikte
muktedir olma kavramını da ihtiva eder. Örnekle açıklamak gerekirse; bir
çocuğun bacaklarının uzaması büyümedir, bacaklarının bu büyümeyle birlikte
yürümeye yaraması ise olgunlaşmadır.
Öğrenme:Sadece büyüme ve olgunlaşmanın sağlanmasıyla gelişme oluşmaz. Gelişmenin
meydana gelebilmesi için diğer bir öğe olan öğrenmeye ihtiyaç vardır. Öğrenme;
bireyin çevresiyle belli bir düzeydeki etkileşimleri-yaşantıları sonucunda
meydana gelen nispeten kalıcı izli davranış değişmesidir.
Hazır-bulunuş-luk:Olgunlaşma ve öğrenme sonucu bireyin/organizmanın belli davranışları
yapabilecek düzeye gelmesidir. Bir öğrenim görevini, beklenen düzeyde
gerçekleştirebilmesi için bireyin/çocuğun; öğrenim görevinin gerektirdiği
olgunluk düzeyine ulaşmış ve ön yaşantıları kazanmış olması gerekir.
Öğrenme için “olgunlaşma” gerekli ise
de, “yeterli” değildir. Bireyin, öğrenme için “hazır” bulunması da gerekir.
Hazırbulunuşluk, bireyin sadece olgunlaşma düzeyini değil, aynı zamanda önceki
öğrenmelerini, ilgilerini, tutumlarını, güdülenmişlik düzeyini, yeteneklerini, genel
sağlık durumunu da kapsar.
Kritik Dönem:Kritik dönem, bir davranışın ortaya konması ya da öğrenilmesi bakımından
çevresel uyarıcı ve koşullara en hassas olunan zaman dilimini ifade eder. Bazı
öğrenmeler için kişinin “her yönden en uygun bulunduğu bir hazırbulunuşluk
düzeyi” vardır. Bunlara kritik dönem ya da “zaman” denir.
Bu zamanlar içinde belli bir davranışın
öğrenilmesi daha kolay ve daha kısa süre içinde gerçekleşir. Kritik dönemlerde,
organizma çevredeki uyaranlara karşı daha duyarlı olmaktadırlar. Kritik dönemin
en temel özelliği, çevresel uyarıcı ve olayların çocuğun gelişim ve öğrenme
süreci üzerinde etkisidir. Kazanılması gereken dönemlerde kazanılmayan
yaşantıların telafisi olmamakta ya da çok zor olmaktadır.
Duyarlı/ Hassas Dönem:Hassasiyet çocuğun belli olumlu ve olumsuz çevresel koşullara veya
yaşantılara açık olduğu dönemi ifade eder.
Evre;Bireylerin gelişiminde niteliksel olarak birbirinden farklı olan dönemler
vardır. Bu dönemlere “Evre” denir.
Evrelerin özellikleri;
·
Evreler genel özellikleri ve sorunları
betimler.
·
Her evredeki davranışın kendine özgü
nitelikleri vardır.
·
Bir evre diğer evreyi değişmeyen bir
sıra içinde izler.
·
Evreler bütün kültürler içindir,
evrenseldirler.
Gelişim Görevi:Yaşamın belli bir döneminde ortaya çıkan ve bireyi daha ileri düzeydeki bir
davranışa götüren gelişim sorumluluklarıdır. Birey herhangi bir evreye özgü
gelişim görevlerini yerine getirmeden, daha sonraki evrelerdeki gelişim
görevlerini zamanında ve sağlıklı olarak yerine getiremeyeceği gibi genel
kişilik gelişiminde de bir takım sorun ve aksaklıkların çıkmasına neden
olacaktır.
GELİŞİM İLKELERİ:
1.
.Gelişim, kalıtım ve çevre
etkileşiminin bir ürünüdür:Bireyin gelişimi, kalıtımdan getirdiği
özellikler (saç rengi, göz rengi, cinsiyet, beden biçimi) ile çevreden edindiği
bilgi, beceri ve tutumların etkileşmesiyle şekillenir.
2.
Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda
gerçekleşir:Gelişim canlıyla birlikte başlar,
sürekli devam eder. Gelişimde her aşama kendinden öncekine dayalı, kendinden
sonraki aşamaya hazırlayıcıdır (temeldir). Ancak bu gelişim aşamaları
birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Birbiriyle iç içe girmiş
olabilir.
3.
Gelişim nöbetleşe devam eder:Çeşitli dönemlerde gelişim alanları nöbetleşerek ön plana geçebilir. Bir
gelişim alanının çok hızlandığı dönemlerde, diğerleri duraklama
gösterebilir. Örn: Yürümenin ön plana çıktığı dönemde, konuşma
duraklama eğilimi gösterebilir.
4.
Gelişim baştan ayağa, içten dışa
doğrudur:Önce başın hareketi kontrol edilir. Daha sonra göğüs,
karın, bacaklar ve ayağın kontrolü sağlanır. Ayrıca, önce beden ve iç
organların, daha sonra dışa doğru olan kolların gelişimi sağlanır.
5.
Gelişim, genelden özele doğrudur:Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket eder, büyük kaslarını kullanır. Daha
sonra belli etkinlikle ilgili organını kullanabilir hale gelir. Örneğin, çocuk
top oynarken önce bütün vücuduyla topu tutar. Daha sonra küçük kasları
geliştikçe sadece elleriyle hatta parmaklarıyla topu tutabilir hale gelir.
6.
Gelişimde kritik dönemler vardır:Organizmanın bazı gelişim alanlarında, öğrenmeye ya da gelişmeye eğilimli
olduğu belli bir zaman dilimi vardır. Bu dönemde organizma çevre etkilerine
daha çok duyarlıdır ve daha hızlı öğrenir.
7.
Gelişim bir bütündür:Gelişimin bütün alanları bir bütün halindedir, birbiriyle etkileşim
içindedir. Bir gelişim alanındaki olumlu ya da olumsuz bir özellik diğer
gelişim alanlarını da aynı yönde etkiler.
8.
Gelişimde bireysel farklılıklar vardır:Her bireyin gelişim hızı aynı değildir. Gelişme, olgunlaşma ve öğrenmenin
etkileşiminin bir ürünüdür. Her bireyin biyolojik kalıtsal mirası ve
etkileşimde bulunduğu çevrenin farklı olması nedeniyle, gelişimin de farklı
olması doğaldır.
9.
Gelişimin hızı, dönemlere göre değişir:Örneğin bebeklik çağındaki gelişim ergenlik çağındaki gelişime göre daha
hızlıdır. Örn: Kimi çocuklar 10 aylıkken, kimileri de 13 aylıkken
yürüyebilirler. Sonuç olarak gelişimde gözlenen bireyler arasındaki
farklar normal karşılanmalıdır.
GELİŞİMİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
1-Kalıtım:Bireyin
genler yoluyla anne-babasından aldığı özeliklerdir. Cinsiyet, göz rengi, zekâ
kapasitesi, fiziksel özellikler (boy, ten rengi, saç rengi ve biçimi);
yaratıcılık ve düşünme kapasitesi; problem çözme becerileri vb.
2.Çevre:Organizmanın içinde yaşadığı ortamdır. Çevrenin etkisi döllenmeden itibaren
başlar. Bazı fiziksel görünüm özellikleri, zekânın kullanım oranı, eğitim
düzeyi, bazı kişilik ve karakter özellikleri çevre etkileşimi sonucu ortaya
çıkar.
Çevrenin bireyin
gelişimi üzerindeki etkileri değişik boyutlardadır;
Doğum öncesi:Doğum öncesi bebeğin gelişiminde “anne” çok büyük önem taşımaktadır.
Annenin hamilelik dönemindeki beslenmesi, özellikle de hamileliğinin ilk üç
ayında bebeğin gelişimi ile oldukça ilişkilidir
Doğum sırası:Doğum esnasında bebeğin boynuna göbek kordonunun dolanması gibi nedenlerle
oksijen alamaması, vakum ve forseps gibi araçların hatalı kullanımı sonucu
bebeğin çok fazla basınca maruz kalması, başta beyni olmak üzere tüm gelişimini
olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.
Doğum sonrası:Hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin gelişimine olan önemi gibi doğum
sonrası da bebeğin beslenmesi çok önemlidir. Bebek ne kadar dengeli ve düzenli
beslenirse gelişimi de o derece olumlu ilerleme gösterecektir. Özellikle 6
yaşına kadar olan süreçte ve ergenlikte fiziksel gelişim yoğun olduğu dönemler
olduğu için iyi ve dengeli beslenmenin ayrı bir önemi vardır.
Çocuğun geçirebileceği hastalık ve
kazalar da gelişimi etkilemektedir. Özellikle ilk çocukluk döneminde geçirilen
bulaşıcı hastalıklar da türlerine göre gelişimi yavaşlatmakta bazen de
gerilemesine bile sebep olabilmektedir. Çocuğun yetiştiği aile ortamı da
gelişiminde büyük bir etkendir. Ailenin sağlığı, huzurlu ve mutlu olması,
çocuklarına karşı tavır ve tutumu, aile bireylerinin birbiriyle olan
ilişkileri, gelişim üzerinde rol oynayan faktörlere örnek olarak verilebilir.
Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi çocuğun gelişimine etki eden bir diğer faktördür.
Ailenin Çocuk
Yetiştirme Tarzları:Aile içinde bebeğe yaşamının ilk yılında
gösterilecek sevgi ve sıcak yakınlık, onun temel güven duygusunu kazanmasında
önemli rol oynamaktadır. Her davranış için katı kurallar koyan, cezalandırıcı,
istek ve dileklerin açıklamasını engelleyen, sınırlandırıcı ana-babaların
çocuklarının, kuralcı, otoriter, çocuklara karşı düşmanca davranan oldukları
gözlenmiştir. Anne-baba, çocuğun davranışlarını ne aşırı derecede kontrol edip
kısıtlamalı, ne de çocuğun her istediği şeyi yapmalıdır. Tutarlı ve güven
verici bir tutuma sahip olmalıdır.
Ailenin Parçalanması:Ailenin dağılması, boşanmalar, tüm çocuklar için sancılıdır, acı vericidir.
Küçük çocuklar daha çok etkilenmekte, hatta olaylardan kendini sorumlu
tutmaktadır. Büyük yaşlardaki çocuklar ise boşanma olaylarını daha kolay kabul
etmektedirler.
Çocukların Doğuş
Sırası:Ana-babalar ilk çocuklarından çok şey beklerler. İlk
çocukların yüksek motivasyonlu, hırslı, başarılı, kurallara uyan bireyler
olarak yetişmelerini beklerler. Buna rağmen çocukların kendilerine güveni
azdır. Temkinli ve tutuculardır. Sonuncu doğan çocukların özellikleri de ilk
çocuklara benzeyebilir. Ancak ilk doğanlar genellikle erken olgunlaşırken
sonuncular, uzun süre çocuksu kalabilirler. İlk doğanlara göre daha çok ilgi
çekmeyi başarabilirler. Ortanca çocuklar ise, eğer cinsiyet farkı vb. istenilen
özellikleri yoksa, ilgi odağı olamazlar. Çok fazla ilgi görmedikleri için, daha
bağımsızdırlar. Akranlarıyla daha iyi ilişki kurarlar. Daha mutlu olurlar.
Zaman (Tarihsel
Zaman):Gelişim döneminde yenilikler ve değişimlerin
oluşturulduğu zaman bölümünü ifade eder. Örneğin günümüzde bilgisayar destekli
öğretim, internet, cep telefonun kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır.
GELİŞİM DÖNEMLERİ VE
GÖREVLERİ
Gelişim görevi,
kişinin içinde bulunduğu yaşam döneminde başarması gereken görevleri, kazanması
gereken bazı özellikleri, geliştirmesi gereken davranışları ifade eder. Gelişim
dönemi kavramını ilk kez Robert Havighurst (1971) dile getirmiştir. Bireyin
yaşamında belli bir dönemde ortaya çıkan, başarıyla elde edildiğinde, daha
sonraki görevlerde (yaşantılarda) başarıya ve mutluluğa götüren, başarılmadığı
durumlarda ise mutsuzluğa ve toplumun hoş görmemesine ve sonraki görevlerde
(yaşantılarda) zorluklara neden olan görevdir.
Bebeklik Dönemi (0-2
yaş):
Bağlanma
Duyusal, motor ve algısal olgunlaşma
Doğumu takiben fiziksel çevredeki
değişikliklere uyum sağlama
Tuvaletini söyleme, tutma becerisini
kazanma
Uyku düzeni olması
Katı yiyecek yemeyi öğrenme
Nesne devamlılığı
İlk Çocukluk Dönemi
(2-6 yaş):
Konuşmayı ve yürümeyi öğrenme
El-göz uyumunu sağlamaya başlama
Kendi başına yemek yeme, giyinme,
tuvaletini yapma (öz bakım becerisi)
Cinsel farklılıklarını öğrenme ve cinsel
kimliğini kazanmaya başlama
Okuma- yazmaya hazır duruma gelme
Toplumsal kurallara dair yanlış ve doğru
davranışı ayırt etmeye ve toplumsal rolleri öğrenmeye başlama
Son (ikinci) Çocukluk
Dönemi – Okul Çağı (6-12 yaş):
Okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili üç
temel beceriyi geliştirme
Kendine karşı olumlu tutumlar oluşturma
Kişiler arası ilişkilerini geliştirme,
yaşıtlarıyla iyi geçinmeyi öğrenme
Kendisi için model olan yetişkinleri
örnek alarak cinsiyetine uygun rolü geliştirme
Sorumluluk almasına ve kendi kararlarını
vermesine olanak sağlandığında kişisel bağımsızlığını kazanmaya başlama
Vicdan ve değer anlayışının gelişmesi
Gündelik yaşama uyum
Ergenlik Dönemi(12-18
yaş):
Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal
rolüne erişme
Yaşıtlarıyla (her iki cins) yeni ve
olgun ilişkilere erişme
Bedenini kabul etme ve etkili bir
şekilde kullanma
Anne baba gibi yetişkinlerden bağımsız
olarak duygusal özerklik kazanma
Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma
Toplumsal görevlerini yerine getirebilme
ve toplumsal sorumluluklar almaya istekli olma
Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanma
Genç Yetişkinlik
Dönemi(18-30 yaş):
Eş seçme, aile kurma, evli yaşamayı
öğrenme
Çocuk büyütme
Bir işe girme
Kariyerinde ilerleme
Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaşlar
ve sosyal gruplar bulma
Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme
Ev idare etme
Yetişkinlik (30-60
yaş):
Toplumsal sorumluluğa erişme
Ekonomik standartlara ulaşma
Çocukların sorumlu yetişkinler olmasına
yardımcı olma
Fizyolojik değişimlere ayak uydurma
Yaşlılık (60 yaş ve
sonrası):
Azalan fiziksel güce ve bozulan sağlığa
uyum sağlama
Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama
Eş kaybına uyum sağlama
Yaş grubu ile yakınlık kurma
Toplumsal ve vatandaşlık
yükümlülüklerini yerine getirmiş olma
Doyurucu fiziksel yaşama düzeni
oluşturma.
FİZİKSEL VE DEVİNİMSEL
GELİŞİM
Fiziksel gelişimi, beden gelişimi ve
psiko-motor (devinimsel) gelişim olarak iki boyutta inceleyebiliriz.
Bedensel Gelişim:Bedenin büyümesi ve olgunlaşma süreçlerin içerir. (Boy, ağırlık ve hacimsel
artışla birlikte vücut sistemlerinin kendilerinden beklenen fonksiyonları
yerine getirmesi)
Devinimsel Gelişim:Zihin ve kas koordinasyonuna dayalı davranışların gelişimidir. Devinimsel
gelişimde duyu organları, kas ve sinir sistemleri koordineli olarak çalışırlar.
Fiziksel Gelişim
Dönemleri:
1. Doğum Öncesi Dönem:
Yaşamın, döllenmeyle başladığı kabul
edilir. Bireyin büyüme ve olgunlaşmasına ilişkin tüm bilgiler zigot dediğimiz
döllenmiş yumurtada kodlanmıştır. Zigottaki bu bilgiler mayoz bölünme sayesinde
anne ve babadan gelen 23’er kromozomun birleşmesiyle oluşan 46 kromozomda yer
almaktadır. Zigot, hızla mitoz denilen hücre bölünmesiyle çoğalmaya başlar.
Mitoz bölünmede hücreler kendilerinin aynısını oluşturacak şekilde ikiye
bölünerek yeni hücre oluştururlar. Oluşan her yeni hücre de 23 çift (46)
kromozom bulunmaktadır.
Döllenmeden itibaren
doğuma kadar olan süreç 3 döneme ayrılarak incelenir:
1- Dölüt (germinal)
dönemi (döllenmeden itibaren ilk 2 haftalık süreç):Bu dönemde fallop tüpünde döllenen yumurta fallop borularından aşağıya
inerek iki hafta içinde rahme (uterus) inerek rahim duvarına yapışır.
2- Embriyo dönemi (3.
hafta ile 8. hafta arası):Bu dönemde mitoz bölünmeyle çoğalan
hücreler farklılaşmaya ve ileride vücudun organ ve sistemlerini oluşturacak
bölümleri meydana getirmeye başlarlar. Hücrelerdeki bu değişim sonucu üç farklı
yapı oluşur: Endoderm, Mezoderm ve Ektoderm.
3- Fetüs dönemi (3. ay
ile doğuma kadar olan süreçtir):Bu dönemde bebeğin
doğuma hazır hale gelecek şekilde tüm organ ve sistemleri gelişir. Bu dönem
içinde, 4. ve 5. aylarda fetüsün temel vücut yapısı oluşur. Fetüs 5. ay sonunda
yeni doğan bebekte gözlemlenen bazı bedensel ve devinsel özellikleri kazanır.
Erken doğan bebeğin en az 7 aylık olması gerekir. Fetüs beyninin 7.-8. aylarda
çalışmaya başladığı iddia edilmektedir.
2. Bebeklik Dönemi
(0-2 Yaş):
Bedensel Gelişim:Bebeklik
döneminin ilk bir yılı doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı olduğu
dönemdir. Bebeğin ağırlığı 6 aylıkken doğumdaki kilosunun yaklaşık iki katına,
bir yaşında üç katına, iki buçuk yaşında ise 4 katına ulaşır. Bebeğin başının
doğum öncesi gelişim hızı diğer organlarına göre daha fazla olduğu için bebek
dünyaya geldiğinde başın vücuda oranının yetişkinlerden daha büyük olduğu
gözlenir. Bebeğin sinir sistemi gelişim ilkelerine uygun olarak merkezden
uçlara, içten dışa doğru gelişir.
Devinsel (Psiko-motor)
Gelişim:Bebek doğduğunda bir yetişkin gibi vücudunu kontrol
edecek durumda değildir. Davranışları refleksif ve denetimsiz, genel vücut
hareketleri ile sınırlıdır. Ancak büyüme, olgunlaşma ve öğrenme ile devinsel
gelişimi 2 yaşında çok büyük ilerleme göstermiş hale gelir.
Duyusal Gelişim:Yeni doğan bebeğin işitme duyusu oldukça gelişmiştir. Bebek insan sesindeki
değişimleri, tanıdık ve yabancı sesleri ayırt edebilir yeterliktedir. Yeni
doğan bebeğin görme duyusu diğer duyularına göre daha az gelişmiş olmakla
birlikte, 2 haftalık bir bebek gözünün önünden geçen bir nesneyi izleyebilir. 6
aylık bir bebek de anne ve babasının yüzü ile yabancı yüzleri ayırt edebilir.
Renk ve şekillerin de farkına varabilir. Bebeğin tat alma ve koklama duyusu
oldukça gelişmiş olup, farklı tat ve kokuları kolayca ayırt edebilir. Dokunma
duyusu da oldukça gelişmiş durumdadır.
3. İlk Çocukluk Dönemi
(2-6 Yaş):
Bu dönemdeki bedensel gelişim hızı
bebeklik dönemine göre azalmıştır. İlkokul çağına doğru boyca uzama daha da
yavaşlar ve ergenlikte yeniden hızlanır. Bu dönemde sinir sisteminin gelişimi
büyük ölçüde tamamlanmış olur. Kalp atışındaki hız giderek yavaşlar ve ilkokul yaşına
doğru yetişkinliktekine benzer duruma gelir. Sindirim sistemi tüm yiyecekleri
sindirebilir duruma bu dönemde erişmiş olur. İlk çocuklukta büyük kaslar ince
kaslara göre daha gelişmiştir. Çocuk bu dönemde kaba motor hareketleri
kolaylıkla yapabilir, beceri gerektiren ince işleri ise henüz başaramaz. Göz
henüz ıraksaktır. İlgileri kolayca ve çabucak dağılabilir. Sürekli aktif olmak,
hareket etmek isterler. Bu dönemde çocuklara büyük kas gelişimlerine yardımcı
olacak uğraşıları yapabilecekleri ortamlar sunulmalıdır.
4. İkinci Çocukluk
Dönemi (Okul Dönemi) (6-12 Yaş):
Bu dönemde gelişim hızı önceki
dönemlerden daha yavaş seyretmektedir. 9–10 yaş civarına dek kızların beden
uzunluğu ve ağırlığı erkeklerinkinden daha az iken, kızların ergenliğe daha
erken yaşta girmelerinden dolayı 10–15 yaşlarında boy ve ağırlıkları
erkeklerinkinden daha fazla hale gelir. Bu dönemde ince motor kaslarda gelişme
olur. Çocuk, piyano, keman çalma, ince kalemle yazı yazma, resim çizme gibi
becerileri başarır hale gelir. Daha önce görme ıraksak iken, bu dönemde görme
normal halini kazanır.
5. Egenlik Dönemi
(12-18 Yaş):
Bebeklik dönemi sonrası gözlenen gelişim
hızındaki yavaşlama sonrası bu dönemde bedensel gelişim tekrar hız kazanır.
Bununla birlikte fizyolojik ve hormonal değişimler de meydana gelir. Bu
dönemde, erinlik de denilen ön ergenlikte, fiziksel, bilişsel ve psikolojik
olarak hızlı bir değişim yaşanır. Erinliğin ilk yıllarında büyüme hormonu çok
çalıştığı için boy uzamasında hızlı bir artış olur. Son ergenlik dönemi ise bu
değişimlere uyum sağlama süreci olarak tanımlanabilir ki ergen bu aşamada
yetişkinliğe kendisini hazırlamaya çalışmaktadır.
BİLİŞSEL (Zihinsel)
GELİŞİM:
Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve
öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim
adı verilmektedir.
Piaget, Brunerve Vygotsky,çocuğun çevresindeki dünyayı, değişik yaşlarda
nasıl ve niçin böyle gördüğünü ve algıladığını belirlemeye çalışmışlardır.
PİAGET (Piaje)’
nin BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI:
Piaget, çocukların yetişkinlerin düşünce
yapısından daha ilkel düşünce örüntüsüne sahip oldukları görüşüne
katılmamıştır. Onların yetişkinlerden farklı, kendilerine özgü dünyayı anlama
ve ifade etme yolları olduğunu düşünmüştür.
Piaget’nin kuramı
temelinde zihinsel gelişile ilgili bazı temel kavramlar:
Zeka:Piaget zekânın testlerle elde edilecek sonuçlara dayalı olarak
tanımlanmasını doğru bulmamıştır. Zekâyı, organizmanın çevresineadaptasyonuna
(uyumuna)yardım eden temel hayat fonksiyonu olarak tanımlamıştır.
Şema:Genel olarak “bilişsel
yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bilgi edinme ve yapılandırma yollarına
“şema” adı verilir.
Organizmanın, çevresindeki olayları
anlamak ve onlara uyum sağlamak için geliştirdiği düzenektir.
Şemayı kişisel kitaplığımız gibi
düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan bir
iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar)
ekleriz. Bu yeni rafları organize etmek “örgütlemek” ise her bireyin kendine
özgüdür.
Şemalar gözle görülemez ve bunları somut
olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı
gözlemlemektir. Örneğin iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek
ağzına götürecek ve emmeye çalışacaktır. Çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme
şemasıdır.
Şemalar olgunlaşma ve öğrenmelerle
sürekli değişim ve gelişim gösterirler.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla
getirilen-getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar “örgütleme ve
uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı“fonksiyonel değişmezler”olarak
tanımlamıştır.
- Örgütleme: Kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde şemalara
yerleştirilmesidir. Şemalar bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de
bu yapıları nasıl düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder.
Her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
- Uyum
(adaptasyon): Çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin
kendini düzenlemesi, uyum sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim;
dünyayı öğrenme yolunda bir denge sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma
sürecidir. Bu sürecin kesintisiz gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne,
olay ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir.
Uyum iki şekilde
meydana gelir:
1.
Özümleme (asimilasyon):Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde önceden
var olan şemalarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir
deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye
çalışmasıdır. Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa
karşılaşan bir çocuğun zebraya ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
2.
Düzenleme (uyma):Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan
şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi
sürecidir. Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı
bir hayvan olduğunu algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir
göstergesidir.
Dengeleme: Örgütlemenin devamı niteliğindedir. Birey yeni karşılaştığı bir bilgiyi
alarak kendisinde var olan bilgilerle ilişkilendirerek bir denge sağlamasıdır.
Piaget’e göre zihinsel
gelişimi etkileyen etkenler:
Piaget, “kişi çevresine karşı ne kadar
uyumlu davranıyorsa o derecede zeki davranışlarda bulunuyordur” düşüncesindedir
ve ona göre zekâ sadece bireyin çevresiyle etkileşimi sürecinde gelişim
gösterebilir.
Piaget bilişsel gelişimi biyolojik
ilkeleri temel alarak incelemiş ve geliştirmiştir. Ona göre bilişsel gelişimi
kalıtım ve çevre etkilemektedir. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de;
Olgunlaşma
Yaşantı
Kültürel aktarım
Dengeleme
kavramları ile açıklamıştır.
Bebek, ilk olarak kalıtımla getirmiş
olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum sağlar. Hiç bir yaşantısı ve
öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler yönlendirir. Daha sonra
bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle etkileşim
kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
PİAGET’YE GÖRE
BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ:
Piaget, bilişsel gelişimi başlıca dört
döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü kazanılması gereken şemaları
vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme becerilerinde ilerleme
gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak dönemlere geçiş
yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar gözlenebilir.
1- Duyusal-motor Dönemi (0-2 yaş):Bu dönemde baskın olan bilişsel yapı “refleksif davranış”
şemalarıdır. Bu şemalar, duyular (görme, tat alma vb...) ile motor tepkilerin
(tutma, kavrama, emme gibi...) eşgüdümünün başlaması ile giderek gelişim
gösterirler. Yeni doğan bebekler doğuştan getirdiği refleksleri ile çevrelerine
uyum sağlamaya çalışırlar. Kendisinde var olan tek şema olan refleksif
davranışlarının göstergesi de dudağına değen her nesneyi emmeye çalışması ve
avucuna değen şeyleri de yakalamak istemesidir.
Yaklaşık 8–12 ay arası dönemdeki bir
diğer önemli değişim de bebeğin nesnelerin sürekliliği
(devamlılığını) kavramasıdır. Yaklaşık 8 aylık oluncaya kadar bebek
gözü önünde saklanan bir nesneyi (top, oyuncak gibi) aramaktan vazgeçer. Fakat
daha sonraları, saklanan nesneyi aramaya, onu bulmaya çalıştığını gösterir
hareketler yapmaya başlar. 18–24 ay civarında bebekler çevrelerindeki nesneleri
zihinlerinde canlandırmayı başarabilir hale gelirler. Bu onların belleklerini
kullanabilmeye başladıklarının kanıtıdır.
2- İşlem Öncesi
Dönem (2-7 yaş):İşlem öncesi dönem adından da
anlaşılabileceği gibi, henüz işlemlerin yapılamadığı, ancak işlemlerin
yapılabilmesi için hazırlıkların sürdürüldüğü bir dönemdir.
Bu dönemin en önemli özelliği sembolik
fonksiyonun ortaya çıkmasıdır. Bir önceki dönemde ortaya çıkan sembolik
kavramlar geliştirme kapasitesi bu dönemde çok hızlı bir ilerleme gösterir.
Çocuk artık görmediği insanların, objelerin ya da olayların yerine kelimeler
kullanabilir hale gelmiştir.
Artık konuşabilen çocuğun dili hızla
gelişir, kullandıkları semboller ve kavramlar da kendilerine özgü olabilir.
Hayal güçleri gelişmiştir , buna paralel
olarak da sembolik oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar,
tabağı direksiyon gibi kullanırlar, oyuncak bebekleriyle canlıymış gibi
oynarlar. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını ve çatışmalarını da
ortaya koyabilirler.
Bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri
anlayamazlar, konuşmalarında soyut ve karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve
düzgünce kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler
(egosantrizm).Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında başkalarının farklı
şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi
bildiklerini gördüklerini, herkesin bildiğini gördüğünü vs. sanırlar. Örneğin;
bir kız çocuğu telefonla konuşurken, elindeki bebeği göstererek telefonda
babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir bebek aldı” diyebilir.
Bir olayı başkalarının bakış açısından
göremediklerinden, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte
güçlük çekerler.
Bu dönemdeki en önemli özelliklerden
biri çocukların henüz “Korunum İlkesi”ni kazanamamış olmalarıdır.
Korunum ilkesi;bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse de belirli özelliklerinin aynı
kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Örneğin; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde
birbirinin aynı iki bardağa eşit miktarda su koyduğumuzda, çocuk bardaktaki
suların eşit olduğunu söyleyebilecek, ancak gözleri önünde bardaklardan
birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa boşalttığımızda çocuk artık uzun
bardaktaki suyun daha çok olduğunu söyleyecektir.
Bu da aynı zamanda onların işlemleri
tersine çevirebilmeyetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye
göre bunun sebebi; çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu
olarak değil de sadece bir boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden
kaynaklanmaktadır. Piaget'ye göre, tersine çevirme, düşünmenin önemli bir
yönüdür ve korunumun başlangıç noktasıdır.
Örneğin, 7 + 8 = 15 o
halde 15 - 8 = 7 işlemini yetişkinler kolaylıkla yapabilir
ancak işlem öncesi dönemdeki çocuklar, bu tersine çevirme işlemini yapamazlar.
Bu dönemin diğer bir özelliği de
çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki ilişkiyi kuramamalarıdır.
Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda eğer erkekler
çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince erkekler
yanıtını verebilirler.
Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm”gözlenir. Aminizm;cansız
nesnelere canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar.
Çocuklar arkadaşlarının ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının
acıyabileceğini düşünemezler.
Dil gelişimine baktığımızda da
çocuğun konuşmalarında “monologlar”(tek kişilikli konuşma) ın hâkim
olduğunu görürüz.
3- Somut İşlemler
Dönemi (7-12 yaş):Çocuklar okula başlama
çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir. Bu dönemde çocuklar bir önceki
dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir ilerleme gösterirler.
Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi
matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler. Tersine çevirebilme yetisine
sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de artık kazanmışlardır.
Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı kalacağını
artık kavrayabilirler.
·
Madde korunumu à Bir bütün parçalara ayrılsa bile miktarı değişmez) 6-7 yaş
·
Uzunluk korunumuàUzun bir tel parçalansa veya kırılsa bile uzunluğu değişmez) 6-7 yaş
·
Nitelik değişmezliği àBir kaptan diğerine boşaltılan sıvının miktarı değişmez. 6-7 yaş
·
Alan korunumu àBir kağıt parçasının kapladığı alan, kağıt kesilip başka şekiller
oluşturulsa bile değişmez. 7 yaş
·
Sayıların korunumu àNesnelerin yakınlaştırılması veya uzaklaştırılması ile miktarda değişme
meydana gelmez; 5 bilye ister bitişik ister ayrı olsun, 5 bilyedir, sayı
değişmez 7 yaş
·
Ağırlık korunumu àŞekli değişen balçığın ağırlığı değişmez 9-12 yaş
·
Hacim korunumu àÇeşitli şekillere sokulan balçığın taşırdığı su miktarı aynı kalır 11-12
yaş
4- Soyut İşlemler
Dönemi (12 yaş ve sonrası):Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm
bilişsel gelişimin yanında eksik kalan soyut olarak düşünme ve işlem yapma
becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir.
Objeler üzerinde yapılan zihinsel
işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler, sosyal yapılar, yasalar
vb. bu dönemde algılanabilir hale gelir.
Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler
dönemi arasındaki temel fark ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini
görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak üretebilmeleridir.
Ergen benmerkezciliği görülür.
Akıl yürütür
BRUNER'İN BİLİŞSEL
GELİŞİM KURAMI:
Bruner’e göre bilişsel gelişim, yaşam
boyu devam eden bir süreçtir. Gelişim; eylemsel,imgesel ve sembolik olarak
adlandırılan belli başlı üç gelişim aşamasından oluşur.
Bilişsel gelişim için sistemli bir
öğretici-öğrenici etkileşimi gereklidir.
Bruner’e göre baba, anne, öğretmen ve
toplumun diğer üyeleri çocuğa öğretmelidir. Sadece bir kültür içine doğmak, tam
bir bilişsel gelişim için yeterli değildir. Öğreticiler, kültürü yorumlayarak
çocukla paylaşmalıdır.
Bilişsel gelişimde dil önemli bir
anahtardır. İnsanlar dili kullanarak birbiriyle iletişim kurarlar. Dünyanın
kavramlarını dil yoluyla öğrenir, öğretir, sorunlarını dil yoluyla tartışırlar.
Dilin doğası ve işlevleri Bilişsel gelişimin bir parçası olarak görülmektedir.
Bilişsel gelişim, aynı zamanda birçok
seçenekle baş etme yeteneğinde artıştır. Etkinlikleri yapma sırasında, değişik
birçok duruma sırasıyla dikkat etmek gerekmektedir.
Küçük bir çocuğun nesnenin çarpıcı
özelliğinde odaklaşması ile ergenin olayları bilimsel bir şekilde incelemesi
arasında fark vardır.
Bruner Bilişsel gelişimi Piaget’ye
benzer bir şekilde incelediğini belirtmektedir. Her ikisi de dünyaya ilişkin
bilginin kodlanması, işlenmesi, depolanması ve sıralanması üstünde
durmuşlardır.
Bruner’in Bilişsel
Gelişim Dönemleri ve özellikleri:
·
Eylemsel Dönem:Piaget’in duyusal motor dönemine denk düşen zaman dilimini kapsar. Çocuk,
bu dönemde çevreyi eylemlerle anlar; nesnelerle doğrudan ilişki kurar ve
nesnelerin anlamı çocukların onlarla ne yaptığına bağlıdır, çevresindeki
nesnelerle ilgili yaşantıyı onlara dokunarak, vurarak, ısırarak, hareket
ettirerek kazanır.
·
Onlar için nesneler bazı eylemler
yaptıkları şeylerdir. Örneğin; kaşık, yemek yediği; bisiklet, bindiği birer
nesnedir.
·
Çocuk yaparak ve deneyerek öğrendiği
için bu evreye eylemlerle temsil evresi de denilebilir. Bu dönemde bisiklete
binmeyi öğretirken, ne sözel sembol, ne de imge kullanabiliriz. Çocuklar en
kolay psikomotor eylemlerle öğrenebilirler.
·
İmgesel Dönem:Bilişsel gelişimin ikinci düzeyi, imgesel dönemdir. Bu dönemde bilgi,
imgelerle taşınmaktadır.
·
Görsel bellek gelişmiştir. Ancak,
çocuğun kararları dile değil, duyu organları yoluyla edindiği duyusal etkilere
dayalıdır.
·
Çocuklar, algılarının tutsağıdır.
Herhangi bir nesneyi, olayı, durumu nasıl algılarlarsa zihinlerinde o şekilde
canlandırırlar.
·
Çocuklar bu dönemde herhangi bir
nesneyi, olayı görmeden de resmedebilirler.
·
Bu dönem Piaget’nin işlem öncesi
dönemine karşılık gelmektedir.
·
Sembolik Dönem:Bilişsel gelişimin sonuncu düzeyi sembolik dönemdir. Bu evre, Piaget’in
soyut işlemler evresinin karşılığıdır ve 12 yaş civarında başlar.
·
Çocuk dil, mantık, matematik,
müzik, vb. alanların sembollerini kullanarak iletişim kurabilir.
·
Sembolik dönem, yaşantıların formüle
edilmesine olanak sağlar. Ayrıca, bu dönemde kısa cümlelerle, anlamsal olarak
zengin ifadeler oluşturulabilir.
·
Örneğin; bir elin nesi var iki elin sesi
var; damlaya damlaya göl olur; boş teneke çok ses çıkarır, vb. Semboller
yoluyla, az sembolle çok şey ifade edilebildiği gibi; eylemlerle ve imgelerle
açıklanamayan olay nesne ve durumlar daha kolay ve etkili olarak ifade
edilebilir.
·
Bireyin sembolik döneme ulaşması, zengin
yaşantılar kazanmasını sağlar.
Vygotsky’nin kuramının gelişim
psikolojisine en önemli katkısı, “öğrenmenin sosyo-kültürel yanı”nı
vurgulamasıdır.
Vygotsky’e göre çocuğun bilişsel gelişimi
onun içinde yaşadığı sosyal ve kültürel ortamdan etkilenir.
Akranlar ve yetişkinlerin yaptıkları
veya çocuğa öğrettikleri çocuğun zihin gelişimini etkiler.
Çocuk problem çözerken, kendi
bilgilerini kullanabileceği gibi, akranlarının veya yetişkinlerin yardımından
da yararlanabilir.
Vygotsky’nin kuramında vurguladığı
kavramlardan biriDestekleyici Yapılandırmadır.
Destekleyici
Yapılandırma;çocuğun öğrenmesine yardım etmedir.
Çocuk bir gelişim görevini öğrenmenin henüz başındadır ve eğer çocuk desteklenirse
(yardım edilirse) bu gelişim görevini öğrenebilecektir. Yetişkin başlangıçta
çocuğa tam bir destek verir. Daha sonra giderek bu desteği azaltır.
Vytgotsky’nin kuramında çocuğun zihin
gelişimi dış etkilere daha açıktır. Bu nedenle çocukların öğrenme
deneyimlerinde tamamen serbest bırakılmamaları gerekir.
Dil Gelişimini
Açıklayan Kuramlar:
Dil insanları diğer canlılardan ayıran
simgesel bir iletişim sistemidir. Dil toplumsallaşmanın bir sembolüdür. Çünkü
İnsanlar diğer insanlarla dili kullanarak iletişim kurarlar. İnsanları diğer
canlılardan ayıran düşünebilme yetisi, dil ile sembolleştirilerek ifade
edildiği için dil kazanımı düşünebilme yetisi ile de ilgilidir.
1.
Davranışçı Kurama göre dil
gelişimi (Skinner, Thorndike, Watson, Pawlow): Davranışçılığın öncülerinden Skinner, konuşmanın tıpkı diğer davranışlarda
olduğu gibi, işlevsel şartlanma yoluyla kazanıldığı görüşünü ortaya atmıştır.
2.
Bebek bir takım sesler çıkarırken
ebeveynler bu seslerden en çok sözcüğe benzeyenlerini, gülümseyerek,
kucaklayarak ve konuşarak pekiştirirler.
3.
Örneğin; bebek “ba ba” gibi aslında
amaçlı olmayan bir ses çıkarmıştır. Daha sonra bu sesi duyan babası çocuğun
“baba” dediğini varsayarak sevinir, onu kucaklar ve kendisi de “baba” diye
tekrar eder. Bu yolla çocuk bu kelimenin bir anlamı olduğunu öğrenir ve
söylemeye başlar. Bu söz söylendikçe de çevredekiler tarafından pekiştirilir.
4.
Psiko-linguistik Kurama göre dil
gelişimi(McNeil, Chomsky, Lenneberg): Dilin kökeni ile
ilgili olarak Noam Chomsky’nin kuramı özellikle önemlidir.
5.
İnsan beyninde cümle üretme ve anlam
çıkarma gibi işlemler için özel bir merkez, hazır bir şablon olduğunu savunan
psiko-linguistik kuramın en önemli temsilcisi Noam Chomsky’dir.
6.
Chomsky, “dönüşümsel-üretimsel
gramer” düşüncesini ortaya atmıştır.
7.
Dil öğrenimi doğuştan insanda var olan
bir yetenek sayesinde gerçekleşmektedir.
8.
Chomsky, insan zihninin dil gelişimine
uygun bir yapıda olduğunu ve insanların doğuştan genetik olarak dil öğrenmeye programlanmış
olduklarını düşünür. Daha sonra çevrenin etkisiyle bireylerin hangi dili
öğreneceği belirlenir.
9.
İnsanlar dil öğrenme donanımıyla dünyaya
geldikleri için çok kısa bir sürede ve kolayca anadillerini
öğrenebilmektedirler.
10. Sosyal Öğrenme Kuramına göre dil gelişimi (Bandura): Dil gelişimi, sosyal gelişim süreci içinde gözlemve taklityoluyla
gerçekleştirilir. Bebek için anne babanın örnek olması, çocuğun onları taklit
etmesi, anne babanın pekiştirmesi ve düzeltici bilgiler vermesiyle dil
öğrenilir.
11. Çocuk sosyalleşme sürecinde modelleri gözler ve taklit eder. Kısaca dil
kazanımının temeli model almadır.
12. Bilişsel kuram (Piaget): Piaget çocukların önce
bilişsel bir şema oluşturduklarını, sonra da bu şemayı dilsel olarak
etiketlediklerini söylemektedir.
13. Ona göre çocuklar dili, duyusal-motor dönemin sonuna doğru ve işlem öncesi
dönemin başlarında, nesnelerin yerine geçen semboller kullanarak öğrenmeye
başlamaktadırlar.
14. Dil gelişiminde en önemli faktör düşüncenin gelişimidir. Birey anlamları
geliştirdikçe sembolleri daha kolay öğrenmekte ve onları daha uzun süre
hatırlayabilmektedir.
Dil Gelişimi
Düzeyleri:
Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya
başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller (sesler ya da harfler) ile hatta el
işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim sistemidir. Bir
çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar;
Ses – Fonem (phonome):Fonem ses birimidir. Bir dildeki en küçük birimdir. Fonem
harfle karıştırılır, oysa bir dilin alfabesindeki harf sayısı ile o dildeki
fonem sayısı aynı olmayabilir. Türkçede her bir harfe karşılık bir adet fonem
vardır. Bu yüzden Türkçe okunduğu gibi yazılır ve yazıldığı gibi okunur.
İngilizcede 26 harf ve 44 fonem vardır.
Morfem (morpheme):Fonemlerin (seslerin) bir araya getirilerek oluşturulan
en küçük anlamlı birime morfem denir. Morfem dilbiliminde kök-yapı anlamına
gelir.
Söz dizimi (syntax):Özne, yüklem, tümleç gibi cümlenin ögeleri her dilde, o
dile-dil ailesine has bir diziliş sırasına sahiptir. Sıralamada yapılacak bir
değişiklik bazen anlamı veya vurguyu değiştirir bazen de anlamı bozar. Sintaks
kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin; Samet
elmayı ısırdı- Elmayı Samet ısırdı- Isırdı Samet elmayı, ifadelerinin her
biri ayrı vurgular yapmaktadır.
Anlam-Semantiks (semantics):Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler,
nesnelere (şeylere) karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler
arasındaki ilişkiyi eşleştirebilmelidir.
Semantiks
bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı yorumlamayı gerektirir.
Semantiks bilgisini kavramak açıkça dünyayı anlamlandırmayla ve böylece de
bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Kullanım bilgisi-
Pragmatiks (pragmatics):Pragmatik
işaretlerin kullanımı ve işaretler ile işaretlerin kullanıcıları arasındaki
ilişkiyi inceler. Dilin sosyal durumlarda kullanıldığı yönü gösterir. İnsanlar
konuştukları konuları, kiminle konuştuklarını, neden konuştuklarını ve diğer
faktörleri göz önünde bulundururlar.
Piaget’nin Dil Gelişim
Süreçleri:Yaşamın ilk 10–13 aylık sürecinde bebek henüz anlamlı
kelimler kullanabilecek yetiye sahip değildir fakat bu süreç içinde bunu
başarabilmek için bir alt yapı oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):Bu dönem doğumdan itibaren 12 ay süresince bebeğin sesleri
çıkarma sürecini kapsar. Kendi içinde 3 aşama geçirir:
·
Ağlama Evresi (0-2 ay):Bebekler ağlarken, ileride konuşmada kullanılacak seslere
temel teşkil edecek olan sesleri bilinçsizce çıkarırlar. Örneğin, çocukların
sıkıntıları, ihtiyaçlarını belli etmek amacıyla ağlarken, esnerken ya da çığlık
atarken “o-u” gibi ünlü ve “ng-m” gibi ünsüz sesleri çıkardıkları saptanmıştır.
·
Babıldama Evresi (2-5 ay ):Bebekler bu evrede, ünlü ve ünsüzleri birlikte çıkarmaya
başlarlar; ba-da-ma gibi. Bu sesler ilk kelimelerin oluşmasından sonra da devam
eder. Bu dönemde çıkarılan seslerin ve hecelerin evrensel olduğu anadiline özgü
olmadığı anlaşılmıştır.
·
Çağıldama Evresi ( 6-12 ay):Kullanılmayan sesler giderek yok olur ve ailenin
kullandığı sesler 2 yıl içinde ilk sözcükleri oluştururlar. Bu süreç sırasında
anne ve baba bebeğe gülümseyerek, onu ödüllendirerek daha fazla ses çıkarmasını
sağlayabilirler. Ancak bu bebeklerin daha çabuk konuşmasını sağlamayabilir.
Bu dönemde bebekte konuşma organları
olgunlaşır ve bebek ilk heceleri çıkarmaya başlar. 1 yaşına doğru, ilk
kelimelerini söylerler.
2.Tek sözcük
evresi (12.-18.aylar):Bebeğin ilk
anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gerçekleşir. Bu dönemde
kullanılan tek bir kelime birkaç anlama birden gelebilir. Örneğin; 17 aylık bir
bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir süreç içinde 3 ayrı anlama gelebilir.
Birinde “ O su mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O
suyu bana ver” demek isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe çok
yakın olan (anne gibi) kişi ya da kişiler fark edebilir. Buradan da
anlaşılacağı üzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel kullanımını -çağırmak,
istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri kazanmıştır.
Bu yaşlardaki bebek genelde ona çok yakın olan nesnelerle veya bu nesnelerle
ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (bebekler üzerinde yapılan bir
araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan
insanların (anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…)
isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telegrafik
konuşma (18.-24. aylar): Bu dönemde çocuk artık
sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir kaç sözcüğü bir araya
getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu ifadelerin
oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz
gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine
benzediğinden telegrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer
Evresi (24- 60 ay):Bu evrede kelimeler
ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük bir artış
gözlenir. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar oluşturacak
şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk anlatmak istediği her düşüncesini
başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu
dönemdeki kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimi
sürdürülecektir.
AHLÂK (Törel)
GELİŞİMİ:
Ahlâk mutlak olarak iyi olduğu düşünülen
ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları topluluğudur.
Ahlâkı bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini belirten tutum ve
davranışlar bütünü olarak da tanımlayabiliriz.
Daha geniş bir çerçevede ise; insanların
toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek
amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, diğer insanların davranışlarını olumlu ya
da olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçüt ve ilkeler bütünüdür
denilebilir.
Ahlâk gelişimi kişilik gelişimi ile
yakından ilgili ise de, aynı zamanda zihinsel gelişim düzeyi ile de
bağlantılıdır.
Çocukların ahlâk gelişimlerini anlamada
kuralları nasıl yorumladıkları önemlidir. Ahlâk gelişimi konusunda Piaget ve
Kohlberg’in kuramlarını kısaca inceleyelim;
Piaget'nin Ahlâk
Gelişim Kuramı:
Piaget ahlâk gelişiminin bilişsel gelişimle
paralel seyrettiğini belirtmiştir. Ahlâk gelişimi ile ilgili olarak
çocukların oyunlarını gözlemlemiş ve ahlâk gelişimini temel olarak iki dönemde
açıklamıştır. Bunlar;
1. Dışsal Kurallara
Bağlılık Dönemi-Ahlaki Gerçekçilik ya da Töresel Gerçekçilik (6-10 Yaş):Ahlâk gelişiminde 10 yaşına kadar olan dönem olarak kabul
edilmektedir. Bu dönemde çocuklar ahlâki yargıları açısından başkalarına
bağımlıdırlar. Yetişkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan kabul
ederler. Dönemin sonuna kadar çocuklar için, işlenen bir suçun büyüklüğü, suça
bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel sonuçla belirlenir.
Piaget’e göre,
çocuklar somut işlemler dönemine kadar ahlâki gerçekçidirler. Yani, olay ve
durumları somut sonuçlarına göre değerlendirirler.
Niyeti ne olursa olsun, büyük leke yapan çocuk, küçük leke yapana göre daha
suçludur. Çocuklar zihinsel gelişimin bir sonucu olarak, hem niyeti, hem sonucu
birlikte değerlendiremez.
İlkokul döneminden itibaren yargılarında niyeti de değerlendirebilir hale
gelirler. Dolayısıyla, büyük leke de yapsa, niyeti iyi olan çocuğun daha az
suçlu olduğunu düşünmeye başlarlar. Buna ahlaki görelilikdenir.
2. Özerklik
Dönemi-Karşılıklılık Dönemi ya da Töresel Görecelik(10 yaş ve üstü):11 yaş ve üstüne çıkıldıkça çocukların yaptıkları değerlendirmeler
“görelilik” kazamaya başlamaktadır. İçinde bulunulan koşulları dikkate alarak
değerlendirmeler yapan çocukların, ahlâki yargıları ve kuralları uygulayışları
esneklik göstermektedir.
Çocuğun diğer çocuklarla giderek artan ilişkileri ve kuralların değişebilirliği
düşüncesi gelişir. Kurallar insanlar tarafından oluşturulur. Gerektiğinde
değişebilir. Davranışın iyi ya da kötü olması, altında yatan nedene bağlıdır.
Kohlberg’in Ahlâk
Gelişimi Kuramı:
Kohlberg’in ahlâk gelişimi kuramı,
Piaget’nin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Kohlberg de
Piaget gibi çocuk ve yetişkinlerin, belirli durumlarda davranışlarını yöneten
kuralları nasıl yorumladıklarını incelemiştir. Ancak Kolberg, araştırmasını,
çocukları oyunda gözleyerek değil, çocuklara ahlâki ikilemleri kapsayan belirli
durumlar vererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak
yürütmüştür.
Aşağıda Kohlberg’in kullandığı problem
durumlarından iki örnek verilmiştir:
Örnek Durum 1:Joe’nun babası, 50 dolar kazandığı takdirde onu kampa götüreceğine söz
vermiştir. Ancak daha sonra fikrini değiştirmiş, Joe’dan kazandığı parayı
kendisine vermesini istemiştir. Joe da yalan söyleyerek 10 dolar kazandığını
söylemiş; 40 doları kampta kullanmak üzere kendisine ayırmıştır. Joe kampa
gitmeden önce, küçük kardeşi Alex’e babasına yalan söylediğini ve kazandığı
para miktarını söylemiştir. Alex bu durumu babasına söylemeli midir?
Örnek Durum II:Avrupa’da bir kadın, hasta ve ölmek üzeredir. Hayatını kurtarabilecek bir
ilaç, aynı kasabada oturan bir eczacı tarafından bulunmuştur. Eczacı, ilaç için
2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin 10 katıdır. Hasta kadının
kocası Hans borç para alabileceği her yere gider. Fakat topladığı paralar, ilaç
fiyatının yarısı kadardır. Hans, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu
söyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra ödemesine izin
vermesini ister. Ancak eczacı bunu kabul etmez. Hans çaresiz bir durumdadır.
Eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar. Bu durumda hasta
kadının kocası ne yapmalıydı? Niçin?
Kohlberg, yukarıdaki durumlar ve
benzerleri için aldığı cevapları sınıflayarak, insanların altı yargı aşaması
geçirdiklerini belirtmektedir. Bu altı aşama ise, üç düzey içinde yer almaktadır.
Bu düzeyler:
1.
Düzey: Gelenek öncesi düzey
2.
Düzey: Geleneksel düzey
3.
Düzey: Gelenek sonrası düzey
Bu üç düzey, çocuk ya da yetişkinin
“doğru” ya da “ahlaki davranış” olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl
belirlediğine göre sıralanmıştır. Diğer dönem kuramlarında olduğu gibi, her bir
düzey kendinden öncekine dayanmakta, kendinden sonraki döneme temel
oluşturmaktadır. Ancak aynı kişi, bazı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış
gösterirken, bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir.
Bu düzeyler ve düzeylerin içinde yer alan aşamalar aşağıda kısaca
açıklanmıştır.
1. DÜZEY: Gelenek
Öncesi Düzey
1.Aşama:Ceza – İtaat eğilimi:
(Hans suçludur. Polisler onu yakalar ve cezalandırır.)
2. Aşama:Çıkara Dayalı Alış Veriş-
Araçsal ilişkiler:(Hans suçsuzdur. Karısı için böyle yapmıştır. İnsan
karısı (kocası) için böyle davranmalıdır. Karısı da Hans için böyle yapardı.)
Bu düzey Piaget’nin dışsal kurallara
bağlılık döneminin özelliklerini kapsar. 10. yaşa kadar olan dönemdir. Kurallar
başkaları tarafından konur. Bu düzeydeki ahlâki davranışlar kazanç- haz
sonuçlarıyla değerlendirilirler. Yani davranışın sonunda ceza veya ödül o
davranış için ölçüt olur. Çocuk, kültür içinde kabul edilen iyi ve kötü
ölçütlere göre davranır. Yapılan eylemin kişinin kendi içerisinde bir değer
ölçüsü yoktur. Ahlâk gelişiminde yer alan 6 aşamadan ilk ikisi bu düzey içinde
yer alır.
·
1.Aşama- Ceza ve itaat eğilimi:Bu düzeydeki çocuklar sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan
kaçınırlar. Çocuk için doğru ya da yanlıştan daha önemli olan şey
davranışlarının sonucudur. Genel olarak olayların dış görünüşüne ve meydana
gelen zararın büyüklüğüne göre karar verir. Etkinliğin fiziksel sonucu,
etkinliğin iyi ya da kötü olduğunu belirler. Bu dönemde itaat ve ceza eğilimi
ağır basar. Çocuk davranışı sonucu cezalandırılmışsa o davranış yanlış,
cezalandırılmamışsa o davranış doğrudur. Otoriteye uyma temel güdüdür. Bu
nedenle bu evreye ceza-boyun eğme evresi de denebilir.
·
2. Aşama- Çıkara Dayalı Alış Veriş
(Araçsal ilişkiler eğilimi):Bu evreye bireysellik
ya da çıkarcılık evresi de denebilir. Çocukların kendi ihtiyaç ve isteklerinin
karşılanması daha önemlidir. Diğer insanların da farkına varırlar ama ahlaki
yargıda bulunacakları zaman hala birinci planda kendileri vardır. Çocuğun
ihtiyacını karşılayan veya ona ödül getiren eylemler çocuğun doğrularını
oluşturur. Ne kadar alırlarsa o kadar verirler. Çocuk davranışı kendi açısından
yararlı buluyorsa davranış doğrudur.
2. DÜZEY: Geleneksel
Düzey
3. Aşama:Kişiler Arası Uyum: (Hans
suçludur. Toplumdaki insanlar onu ayıplarlar.)
4. Aşama:Kanun ve Düzen: (Hans suçludur.
Kanunlara aykırı davranmıştır. Kanunlar toplumsal düzeni sağlamaya yarar. Hans
toplumsal düzeni bozmuştur.)
Bu düzey ahlak gelişiminde 3. ve 4.
evreyi kapsar. Birey aile, grup ve ulusun beklentilerine önem verir.
Başkalarının onayını ve beğenisini kazanmak çok önemlidir. Bu evrede sosyal
baskı yoğun olarak hissedilir. Kişinin kendi ihtiyaçları bazen ikinci planda
kalır.
·
3. Aşama- Kişiler arası Uyum Eğilimi
(İyi Çocuk Eğilimi):Üçüncü aşamada akran gruplarıyla
işbirliği gözlenir. İyi davranış, başkalarına yardım etme onları mutlu eder.
Beklenen davranışı göstererek sevgi ve takdir kazanıp kabul görüş düşünür. Onay
görmek çocuk için çok önemlidir. Ben merkezlilik azalır. Çocuk somut işlem
dönemine girmiştir, olaylara başkaları açısından bakma özelliği kazanır. Ahlaki
yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır. Artık yaptıklarını
sadece ceza almamak (1.Aşama) ya da kendisi için (2.Aşama) değil aynı zamanda
başkalarını mutlu etmek için yapmaya çalışır.
·
4. Aşama- Kanun ve Düzen Eğilimi:Çocuk kendine düşeni yapmayı öğrenir. Doğru davranış, otoriteye ve sosyal
düzene uygun olarak kişinin görevini yerine getirmesidir. Artık akran
gruplarının kurallarının yerini toplumun kuralları ve kanunları almıştır.
“Kurallar uyulması için vardır” fikri hâkimdir. Kanunlar soru sormaksızın
izlenir. Bu dönemde gençlerin en büyük mücadelesi saygınlık kazanmaktır. Temel
güdü toplumsal düzeni korumaktır. Kanunlara uymayanlar asla onaylanmaz. Birçok
yetişkin bu dönemde kalır.
3. DÜZEY: Gelenek
Ötesi-Sonrası İlkelere Dayalı Düzey
5. Aşama:Sosyal Anlaşma:(Hans suçludur.
İnsanlar toplum içinde birbirlerinin özel eşyalarına saygı göstermek
zorundadır.)
6. Aşama:Evrensel Ahlâki İlkeler: (Hans
suçsuzdur. İnsan hayatı her şeyden önemlidir. Bir insanın hayatı söz konusu ise
hırsızlık “caizdir”)
Kişinin otoriteden bağımsız olarak
evrensel değerler doğrultusunda kendi ilkelerini oluşturmaya, kendi doğru ve
yanlışlarını belirlemeye başladığı evredir.
·
5. Aşama- Sosyal Sözleşme Eğilimi: Kanunların kullanımı ve bireysel haklar eleştirici bir şekilde incelenir.
Toplumun kanunları ve değerlerinin göreli ve topluma özgü olduğu kabul edilir.
Yeni değer ve uzlaşmalar sonucu kuralların değişebileceğinin farkına varılır.
Doğru, genel doğrular, standartlara uyan ve üzerinde uzlaşılandır. Doğru ve
yanlışlar kişisel değer ve fikirlere göre değişebilir. Kanunlar sosyal düzeni
korumak, temel yaşama ve özgürlük haklarını güvence altına almak için gerekli
görülmektedir. Birey toplum yararına olan kuralların çoğunluk tarafından
korunmasının gerekliliğine inanır. Bu düzeye yetişkinlerin ancak %25’i
gelebilmektedir.
·
6. Aşama- Evrensel Ahlak İlkeleri
Eğilimi:Kişi, ahlâk ilkelerini kendisi seçip oluşturur. Bu
ilkeler, adalet, eşitlik, insan hakları gibi bazı soyut kavramlara dayalıdır.
Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uyulmamalıdır. Çünkü adalet yasanın
üstündedir. Başkaların haklarına saygılı olmak esastır. İnsana insan olduğu
için değer verme bu dönemde kazanılan bir özelliktir.
Kişilik Gelişim
Kuramları:
·
Kişilik:Bireyi başkalarından ayıran
doğuştan getirdiği veya sonradan kazanılan özellikler bütünüdür. Duygularımız,
yeteneklerimiz, güdülerimiz, huyumuz, değerlerimiz, inançlarımız, tutumlarımız,
görüşlerimiz gibi bütün özelliklerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik,
gelişimi de diğer gelişim alanları gibi bireysel bir hızla ilerler. Kişilik
gelişimi gelişimin, tüm yönleriyle etkileşim içindedir.
·
Benlik:Bireyin gelişimsel özellikleriyle
kendini algılaması ve değerlendirmesidir. Bireyin kendi kimliğinin farkında
olmasıdır.
·
Özgüven:Bireyin kendine yönelik olumlu
yargılarının örüntüsüdür. Güven, sevgi ve olumlu yargılarla ilgilidir.
·
Özsaygı (Benlik saygısı):Bireyin kendi
fiziksel ve zihinsel özelliklerine yönelik değer atfetmesidir.
·
Huy (Mizaç):Kişiliğin doğuştan getirilen
organik, fizyolojik yanıdır. İç salgı bezlerinin ve sinir sisteminin
faaliyetleri ile belirlenir. Kişiliğin duygusal yaratılış özelliği olduğu için
kolay kolay değişmez. (Neşeli, asık suratlı olma vb.)
·
Karakter:Kişiliğin toplumsal yapı içinde
gelişen, eğitim ve kültürün etkisiyle meydana gelen, değer yargılarıyla
biçimlenen yanıdır. (Dürüstlük, dalkavukluk, kalleşlik vb.)
KİŞİLİK KURAMLARI:
Psiko-Analitik
Kuram: Freud tarafından geliştirilmiştir. Topografik,
Yapısal ve Psiko-Seksüelkuramları vardır.
Topografik Kişilik
Kuramı (Bilinç sınıflaması):
Bilinç:Farkında olunan algı, düşünce,
duygu ve davranışların bulunduğu alandır.
Bilinç öncesi:Kısmen farkında olunan
algı, düşünce, duygu ve davranışların bulunduğu bilinç alanıdır.
Bilinç dışı:Bilincin dışında olan ve
özel tekniklerle bilince çıkartılan yerdir. Freud'a göre burada kişiliğin büyük
bir kısmı bulunur. Arzu, dürtü, yasaklanmış istek, duygu, düşünceler burada
barınır.
Yapısal Kişilik
Kuramı (Kişilik yapısı):
·
İd:İlkelbenlik olarak bilinir. Kişiliğin
en ilkel boyutudur. Temel biyolojik dürtü/itkilerden oluştuğu için kişiliğin en
erken gelişen bölümüdür. Dolayısıyla id kişiliğin temel sistemidir. “Haz
ilkesine göre çalışır” ve biyolojik gereksinimlerin derhal giderilmesini
gerektirir. Doyuma hemen ulaşma isteği taşır.
·
Ego:İd den sonra gelişen ve “gerçeklik
ilkesine göre çalışan” kişilik boyutudur. İD den kaynaklanan ve hemen doyuma
ulaşmayı itkileri toplumsal değerlere uyumlu hale getirmek egonun görevidir. Kişinin
sosyal boyutunu oluşturur.
·
Süper Ego:Toplum tarafından hoş
karşılanmayan ve Ego tarafından engellenemeyen İd dürtülerini/itkilerini saygın
toplumsal amaçlara yönelterek, doyuma ulaşmasını sağlar. Süper egonun
görevleri: İd’in kabul edilemeyecek isteklerini bastırmak, Ego’yu törel
amaçlara yönlendirmek, kusursuz olmaya çalışmak.
Psikoseksüel Kişilik
Kuramı: Freud, kişiliği gelişim açısından
inceleyen ve kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının
önemini belirten ilk kuramcıdır. Freud, beş yaşın sonlarında kişiliğin oldukça
biçimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapının işlenmesiyle
sınırlandığına inanmaktadır. Bu kuramda insanın gelişimini beş dönemde
incelemiştir.
·
OralDönem (0-1 yaş): Bu dönem id'in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin hemen
doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi çocuğun en başta beklentisidir.
Çocuk dışarıdan verilecek bakıma tümden bağımlı ve çaresizdir. Çocuk ancak
kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını sürdürebilir. Sürekli bakım
veren kişinin (anne ya da sürekli bir bakıcı) bebekliğin ilk aylarındaki
eksikliği, çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli
aksamaya ve yetmezliğe, hatta geriliğe yol açabilir. Oral dönemde çevresel
koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşırı doyurulma ya da aşırı
doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuk sonraki dönemlerine ilerleyemeyebilir.
Bu nedenle yetişkinlik yaşamında da oral dönem özelliklerine fazlaca
tutunabilir. Aşırı ağızcılık (oburluk), aşırı bağımlılık, alıcılık, edilgenlik
baskın olursa bu davranış özellikleri oralsaplanma belirtileri olarak
yorumlanabilir. Böyle bir kişi başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve
bağımlıdır. Oral dönemde çocuğun kazanması beklenen duygu özgüven duygusudur.
Bu da ancak annenin (ya da çocuğa bakım veren kişinin) düzenli ve tutarlı bir
şekilde çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasıyla mümkündür. Oral dönemde idin haz
ilkesiişlemektedir.
·
Anal Dönem (1-3 yaş): Çocuğun yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevresinden ayrı
algılamaya başladığı; yavaş yavaş bağımsızca düşünme ve davranma gibi yetilerin
yapıtaşlarının geliştiği bir devirdir. Anal dönemde bazı aile tutumları çocukta
anal saplanmaya ve anal kişilik özelliklerinin gelişmesine yol açabilir. Bu
tutumlar arasında; çocuğa katı cezalandırıcı tuvalet eğitimi; özerklik
tanımayan, bağımlı, bebek kalmayı destekleyen, aşırı koruyucu ve denetleyici
tutumlar, aşırı düzenlilik ve titizlik, ayıp ve günah kavramlarının fazla
aşılanması sayılabilir. Anal kişilik özellikleri gösteren yetişkin
bireylerde, aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı uğraşma, cimrilik,
inatçılık, aşırı düzenlilik, kararsızlık gibi özellikler görülür.
·
FallikDönem (3-6 yaş): Çocuklar bu dönemde genital organlarından zevk aldıklarını fark
ederler. Karşı cins ebeveyne açık olarak daha fazla sevgi gösterisinde
bulunurlar. Çevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan
çocuk, artık "nasıl bir kişi" olacağını araştırmaktadır. Bu nedenle
kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve genellikle çevrede olagelen her şeye
karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma, merak ve öğrenme eğilimi gösterir.
Cinsel ayrılıkların öğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve
cinsiyete uygun rollerin belirlenmesi de bu yaşlarda iyice kesinleşmiştir.
Çocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir. Bu çağda aşırı korkutmalar,
suçlandırma ve cezalar, atılganlığın kısıtlanması, çocukta girişim kısırlığı ve
aşırı çekingenliğe neden olabilir.
·
Gizil Dönem (6-12 yaş): Latent(gizil) dönem 6 ve 12 yaş arasını kapsamaktadır. Bu
dönemde çocuğun cinsel dürtüsü gizlidir. Çocuk cinsiyetle ilgili konulardan
hoşlanmaz ve kendini daha çok oyuna verir. Kendi cinsi ile arkadaşlık yapan
çocuk karşıt cins ile ilgilenmez, hatta onlara düşmanca davranır. Bu dönemde
bilişsel becerileri ve kültürel değerleri edinmeye başlayan çocuk sosyal
ortamlara girmeye başlar.
·
GenitalDönem (12-18 yaş): Ergenlikle beraber genital aşama kendini göstermeye başlar.
Kişi cinsel organları ve duyguları arasında bir bağ olduğunu fark etmeye
başlamıştır. Karşıt cinse karşı ilgi bu dönemde görülmeye başlar. Bu dönemin
sonunda kişi yetişkin dünyasına girebilecek düzeye gelmiştir.
Bağlanma Kuramı (John Bowlby ve Ainsvorth):Bağlanma, psikolojide bireyin başka bir kişiden
yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende
hissetmesidir. Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne-
arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bebeğin,
ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği
davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış,
gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.
A.Bağlanma
davranışları
·
Emme: Çocuklar yalnızca süt emmek için annelerini emmezler, aç
olmadıklarında da stresten uzaklaşmak için sürekli annelerini emmek isterler.
Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mümkün olmadığından bebekler
parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her türlü nesneyi emmeye
alışırlar.
·
Sokulma/uzanma:Bütün memeli türlerinde yavruların anneyle yüz yüze gelmeye ve ona
dokunmaya yönelik refleksleri vardır. Örneğin maymunlar, doğar doğmaz
annelerinin üzerine tırmanırlar. İnsan yavruları doğduklarında kendi
kendilerine ayakta duramaz ve yetişkinlerin ellerinde taşınmak zorundadırlar.
Ancak onlar da kaskatı durmak yerine vücutlarını kendilerini taşımakta olan
yetişkine kolaylık sağlayacak bir biçimde gevşek ve şekillendirebilir bir
biçimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu özelliği
gösteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek
sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.
·
Bakış: Çok küçük bebekler bile anne ile göz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden
bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gösterirler.
·
Gülümseme: Doğumlarından itibaren ilk 1 ay içinde bebekler yüksek seslere gülümseyerek
karşılı verirler. Bebekler yüzlere, özellikle de hareket halindeki yüzlere
gülümserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gülümseme davranışını doğurur.
3 aylıktan itibaren bebekler aralarında özel bir bağ kurdukları anne, baba gibi
kişiler kendilerine yaklaşırken gülümsemeye başlarlar ve bunun bağlanma
açısından önemi çok büyüktür.
·
Ağlama: Çocuklar acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu
ağlama sesi yetişkinleri çok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin
ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir.
B. Yetişkinlerde
bağlanma: Dört farklı yetişkin bağlanma modeli
vardır:
·
Güvenli bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerin hem de başkalarını
olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür
ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler
sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.
·
Kayıtsız bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini olumlu, başkalarını olumsuz
görme eğilimindedirler. Bağımsızlıklarına düşkündürler, kimse ile kolay kolay
yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın
ilişkilerin önemini reddederler.
·
Saplantılı bağlanma: Çocukluktaki ikircikli bağlanmaya karşılık gelir. Bu bağlanma tarzına sahip
bireyler kendileri hakkında olumsuz, başkaları hakkında olumlu düşünme ve
hissetme eğilimindedirler. Başkalarının onayını kazanmak bu kişiler için çok
önemlidir. Başkalarını zihinlerinde idealize ederler. Yakın ilişkilerinde karşı
tarafa çok bağımlıdırlar ve duygularını abartılı bir biçimde ifade ederler.
·
Korkulu/kaygılı bağlanma:Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli
olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler.
Erik Erikson’un
Psiko-Sosyal Gelişim Kuramı:
Erikson kişilik gelişiminin biyolojik
temellerini “Epigenetik” ilke ile açıklamaya çalışmıştır. Epigenetik ilke;
gelişmekte olan herhangi bir şeyin bir planı olduğunu vurgular. Buna göre
gelişim, yaşamın belli dönemlerinde, belli kişilik özelliklerinin ardışık bir
biçimde ortaya çıkabilmesini olanaklı kılarak ve önceden belirlenmiş biyolojik
temellere bağlı olarak gerçekleşir. Bu tıpkı doğum öncesi dönemde, bebeğin
farklı organlarının farklı zamanlarda belli bir sıra dâhilinde oluşup
şekillenmesine benzetilebilir.
İnsanın Sekiz
Evresi: Erikson’a göre, insan yaşamı boyunca
sekiz gelişim döneminden geçmektedir. Her bir gelişim döneminin kendine özgü
farklı gelişimsel hedefleri vardır. Birey her gelişim döneminde farklı bir
çatışma ve ya karmaşa ile karşılaşır. Bireyin herhangi bir gelişim dönemindeki
hedeflerini gerçekleştirebilmesi için, o dönemde karşılaşmış olduğu
çatışmaların ya da karmaşaların üstesinden gelmesi gerekir.
Doğumdan Ergenliğe Kadar Yaşanan Karmaşa
Ve Çatışmalar:
Temel Güvene Karşı
Güvensizlik Duygusu: Bebeklerin güven veya güvensizlik
duyguları geliştirmelerinde; beslenme, ilgi, sevgi, şefkat gibi temel
ihtiyaçlarının yeterince ve zamanında karşılanıp karşılanmadığı önemlidir.
Yaşamın ilk yılında hayatta kalabilmek için bağımlı olduğu ana-babasının ya da
onların yerine geçen kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir
biçimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte insanların güvenilir ya da
güvenilmez oldukları biçiminde bir duygunun yerleşmesine yol açmaktadır. Eğer
bebeğin ana- babası ya da onların yerine bakımını üstlenen kişiler, bebeğin
beslenmesi, sevilmesi, rahatı ve güvenliğinin sağlanmasında tutarlı bir biçimde
gereken titizliği gösterirlerse, bebek de diğer insanların ve kendi dışındaki
dünyanın güvenilir olduğunu özümseyecektir. Aksi halde bebek, daha yaşamın ilk
yılı içinde çevresindeki insanlara güvenmemeyi öğrenecek, muhtemelen bu dönemde
öğrenmiş olduğu güvensizlik duygularını giderek tüm insanlara genelleyecektir.
Ben verilmeye değer, güvenilir bir varlığım Çevremdekiler bana bakıyor
(ilgileniyor), veriyor, varlığımı tanıyor. Onların sürekli, tutarlı ve aynı
kişiler oluşu güvenilir kesinliktedir. Bu dönemde çocukta “Ben bana ne
verilmişse oyum” düşüncesi oluşur.
Özerkliğe Karşı –
Kuşku ve Utanç Duygusu: Çocukların özerklik
veya kuşku ve utanç duyguları geliştirmelerinde yaptıkları eylemler karşısında
aşırı ölçüde kısıtlama ve aşırı ceza görüp görmedikleri önemlidir. Birinci yaş
ile üçüncü yaşlar arasını kapsayan bu dönemde, uygun bir bakım ile temel güven
duygusunu edinmiş olan bebek, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun
farkına varmaya başlar. Yürümeyi ve koşmayı öğrenmiş olması artık annesinden
bağımsız hareket etmeye başlamasına olanak vermekte ve böylece bebek
bağımsızlık duygusu içinde kendi irade ve isteğiyle girişimlerde
bulunabilmektedir. Eğer ana-babalar bebeğin böylesi girişimlerinde aşırı ölçüde
kısıtlayıcı davranırlarsa ve çocuğu çeşitli eylemlerinden dolayı şiddetli bir
biçimde cezalandırırlarsa, çocuk tasarladıklarının ana-babası tarafından
beğenilmeyeceğinden kuşku duymaya başlar. Yaptığı her eylem ve başlattığı her
girişimde anne-baba müdahalesi ile karşılaşan bir çocuğun kendi yeteneği
hakkında kuşkuya kapılması ve davranışların çevresindeki yetişkinlerce yanlış
olarak değerlendirilebileceği endişesi içinde utanç duyguları geliştirmesi
kaçınılmaz olacaktır. Bu dönemde çocukta “Ben ne olacaksam oyum”düşüncesi
oluşur.
Girişimciliğe Karşı
Suçluluk Duygusu: Bu dönemde çocuk artık büyüklerin
arasındadır ve bahçe, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılmıştır.
Kendi başına öğrenmeye başlar; bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler.
Girişimlerde bulunur. Çocuğun bu konuda gelişebilmesi; girişimlerinin ne denli
desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı
olunabildiğine bağlıdır. Eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü
eleştirilirse, bulunduğu girişimlerden ötürü suçlanma eğilimi gösteren bir
kişilik özelliği geliştirir. Girişimciliği engellenmiş, suçluluk duyguları
gelişmiş olan bu dönem çocukları daha ürkek, pasif, bağımlı olabilmekte ve
yoğun yetersizlik duyguları gösterebilmektedir. Bu dönemde “ Hayal
ettiğim şeyi olacak kişiyim”inancına sahiptir.
Başarılı (çalışkan)
Olmaya Karşı Aşağılık (yetersizlik) Duygusu: Bu dönemde çocuk, yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde
düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, araç vb. şeyleri kullanma
denemelerine girişir. Sürekli etkinlik durumundadır; bir şeyler yapar oluşturur
ve ortaya çıkarır. Bunları kusursuz bir biçimde gerçekleştirebilmek için ciddi
çabalar harcar. Eğer bu çabalarına karşı çıkılırsa, yaptıklarının değersizliğine
inanır ve aşağılık duygularına kapılır. Çocuğun başarılı olma isteğinin
karşılanmasında, onların yapamayacakları becerilerden ziyade yapabilecekleri
beceriler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Çocuktan yeteneğinin üzerinde bir başarı
göstermesini bekleyerek sonuçta başarısız olarak değerlendirmek yerine, kendi
gücüne uygun düşen sorumluluklar yükleyerek başarılı kılmak en doğru davranış
olacaktır. Bu dönemde çocuğu evde kardeşleriyle ya da komşu, eş-dost
çocuklarıyla; okulda da diğer arkadaşlarıyla kıyaslamak onda olumsuz benlik
gelişimine neden olur. Çocukta yetersizlik ve aşağılık duygularının oluşmasının
yanı sıra kıyaslandığı kişilere karşı düşmanlık ve kıskançlık hislerinin
gelişmesine de kaynaklık edebilir. Bu dönemde “Bana öğretilenler neyse
oyum”düşüncesini geliştirir.
Kimlik Kazanmaya
Karşılık Kimlik Bocalaması: Ergenlik döneminden
kimliğini kazanarak çıkmış olan birey; kim olduğuna, nerede ve nereye gitmekte
olduğuna ilişkin gerçekçi görüşler geliştirmiştir ve geleceğe doğru planladığı
gibi emin adımlarla ilerlemektedir. Yaşamın bu döneminde ergen, kişiliği için
bir kimlik geliştirmeye çalışır. Bu dönemde dış görünüm önem kazanır.
Görünümüne gösterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı olur. ana-babalar ve
öğretmenler ve gencin çevresindeki diğer önemli gördüğü bireyler, ergenlerin
yeni yeni rolleri araştırmalarına izin vermeli, bu tür yeni rollerin sağlıklı
bir biçimde araştırılması ile yaşamlarında daha olumlu yönelimlerle daha olumlu
bir kimliğin başarılabileceğini unutmamalılar. Ergenlik döneminde benmerkezci
düşünce yeniden başlar “Ergen Egosantrizmi”. Kendi düşünce ve inançlarının en
doğru ve en orijinal olduğunu sanır. Ergen herkesin kendisini izlediğini ve
kontrol etmek çabasında olduklarını sanır. Herkes benimle uğraşıyor diye
düşünür.
Yakınlığa Karşı
Yalıtılmışlık: Yaklaşık olarak 18-26 yaşlarını kapsar.
Ergenlik döneminde kimliğini bulan kişi bu dönemde artık başkalarıyla
yakınlıklar, dostluklar kurabilir. Karşı cinsle arkadaşlıkta, sevgi ağırlık
taşır. Gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri önemli hale gelir. Bu dönemdeki
krizi sağlıklı olarak atlatan kişi güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma
gücüne sahip olur. Aksi durumda, başkalarıyla dostluk ilişkisi kurmada güçlük
çeken genç, birey için istenmeyen ve sağlıksız olan psikolojik bir yalnızlığa
itilebilir. Genç yetişkinin bu dönemdeki krizinde, öğretmenlerine ve
çevresindeki tüm kişilere karşılıklı sorumluluklar düşmektedir.
Üreticiliğe
(Üretkenliğe) Karşı Durgunluk: Bu dönem orta
yetişkinlik yıllarını kapsar. Üretkenlik, sadece çocuk yapma ve büyütme
anlamını içermemektedir. Birey için çocukları yoluyla neslini devam ettirmek
önemli olduğu gibi evi dışında da gelecek nesillerin yetişmesine rehberlik
ederek üretken olabilir. Üretken olmadığında da bir işe yaramama duygusuna
kapılıp durgunluk içine girebilir. Bu dönemdeki krizi, bireyin olumlu bir
şekilde atlatmasında; evini, işini paylaştığı kişilere yani çevresinde yoğun
etkileşimde bulunduğu kişilere önemli görevler düşmektedir.
Benlik Bütünlüğüne
Karşı Umutsuzluk: Bu dönemde birey ya önceki yedi dönemin
olumlu birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuş, mutlu, güvenli, sevilen,
aranan bir kişi ya da önceki dönemlerde yaşadığı çatışmaları sağlıklı olarak
geçirememe sonucu umutsuzluklar içinde hırçın, aksi bir insan görünümündedir.
Sonuç olarak, insanın kişiliğinin şekillenmesinde ve gelişiminde başlangıçta
anne ya da onun yerine geçen yetişkinden başlayarak daha sonra aile, okul,
şehir ve dünyadaki diğer insanlar önemli rol oynamaktadır. O halde mutlu
insanlardan oluşan mutlu bir toplum meydana getirmek istiyorsak, bireyin her
dönemdeki temel ihtiyaçlarını en iyi şekilde doyurmasını sağlamak çatışmalarını
çözümlemesine yardım etmek üzere çaba harcamamız gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder